Marka
sahipleri reklam ajansının neyini beğenir, nesini beğenmez? Marka sahibi reklam
ajansından nasıl bir katkı beklentisi içerisindedir? Reklam ajansları ile
müşterileri arasında uyumsuzluk nerelerde yaşanmaktadır? Neden marka sahipleri
sık sık ajans değiştirir?
Yukarıdaki
soruların cevaplarını her ajans sürekli sorgulamalıdır. Ajansının kalitesini,
müşteri sayısını, ününü ve itibarını artıracak ipuçları yukarıdaki soruların
cevaplarında gizlidir.
Kabul ediyorum,
reklam ajansından ne istediğini, ne istemesi gerektiğini bilmeyen bir çok marka
sahibi (reklamveren) var. Reklam ajansına doğru düzgün brif veremeyen, verdiği
brifin arkasında duramayan, ne iş ne de pazarlama stratejisi olan, reklamveren
olmanın gereklerini bilmeyen marka sahiplerine, dergimizin Mayıs 2009
sayısındaki “Her reklamveren layık olduğu reklamı alır” başlıklı yazımda yol
gösterici bazı tüyolar vermiştim. Şimdi de müşterisinin ihtiyaç ve
beklentilerini iyi anlamayan reklam ajanslarına bazı tüyolar vermek istiyorum.
Öncelikle
reklam ajanslarının yeni reklamveren olmuş marka sahibinin geçmiş marka
iletişimi deneyimlerini iyi çözümleyemediklerini düşünüyorum.
Genelde marka
sahipleri henüz bir reklam ajansıyla çalışmaya başlamadan önce tasarım işlerini
matbaalar ile çözmektedirler. Bir ambalaj tasarımına mı ihtiyaçları var, veya
kartvizitlerini mi tasarlatacaklar, baskıyı yaptıracakları matbaaya tasarım
yaptırırlar. Matbaalar da müşteri adaylarının baskı işlerini almak için
ücretsiz tasarım hizmeti vermeye dünden razıdır. Matbaa bünyesinde bulunan ve
gelen işleri baskıya uygun hale getiren alaylı Mac Operatörleri birden
tasarımcı olurlar ve matbaa müşterilerinin ambalaj, kurumsal kimlik, afiş,
takvim, broşür, hatta ilanlarını dahi tasarlamaya başlarlar. Bu tasarım işi
için genelde ücret ödenmediği için marka sahibi tasarım konusunda ortaya
çıkanla yetinmek zorundadır. Ortaya çıkan işler ise son derece kötüdür. Genelde
marka sahibi en başarılı rakiplerinin yaptığı tasarımları taklit eden brif
verir ama matbaa grafikeri bunda bile başarısız olur. (Matbaaların bünyesinde
tasarım yeteneği gelişmiş grafiker maalesef yoktur. Çünkü tasarım gözü biraz
gelişen matbaa grafikeri zaten bir reklam ajansına çoktan kapak atmıştır.) Marka
sahibi için sonuç; çok vasat marka iletişim tasarımı ve materyalleri değildir
sadece. Her seferinde farklı matbaa ile çalışıldığı için birbiriyle hiç alakası
olmayan tasarımlar vardır ortada. Yani yeni doğan markanın kimliği
bunalımdadır.
Marka
kimliğindeki ve iletişimindeki karmaşaya rağmen büyük beceriyle ve fedakârlıklarla
büyüyen marka sahibinin kapısını önce “ajanscıklar” aşındırmaya başlar. Alaylı
ya da akademi kökenli çocukların bir Mac, bir PC, bir de printer alarak
kurdukları yapılardır ajanscıklar. Bu çocuklar, içinde “tasarım kültürü”,
“kurumsal kimlik”, “marka iletişimi”, “markalaşma”, “pazarlama”, “bilinirlik”
ve benzeri kelimeler geçen cümleler kurarlar. Böyle üç-beş ajansıcık’ın
ziyaretinden sonra “bilinçlenen” marka sahibinin içinde “reklamveren” olmak
için dayanılmaz bir istek doğar.
Artık bir
reklam ajansıyla çalışılmalıdır. Ziyarete gelen ajanscık’lardan biriyle
anlaşılır. Anlaşılan ücret de ajancık'ın vaad ettiği (ve üreteceği) hizmetin
karşılığının altındadır. Muhtemelen ajnascık'ın müşteriye (ve paraya) ihtiyacı
had safhadadır. Çok zor elde ettiği müşteriyi kaybetmek istemeyen ve şiddetle
fatura kesmeye ihtiyacı olan ajanscık birden marka sahibinin güdümüne girer.
Marka sahibinin markasının iletişimini yönetmektense, marka sahibinin
isteklerini yerine getirmeyi uygun görür.
Daha dün
matbaa grafikerine revizyon öneremeyen marka sahibi ise artık daha cesurdur. Pazarlama
iletişimi ve marka yönetimi teorisine uzak olan, bu alanda ne bilmediğini dahi
bilmeyen marka sahibi cahil cesaretiyle marka iletişimi için reklam ajansını
yönlendirmeye başlar. Ne de olsa parayı veren düdüğü çalmalıdır. Tahmin
edersiniz ki bu yönlendirme bir strateji veya plan dahilinde değildir. Marka
sahibinin aklına gelen subjektif, taklitçi ve anlık fikirler ajanscık’ın
fikirlerini ve tasarımlarını yönlendirmeye başlar. Bu tip reklamveren
karşısında ajanscık “salla başı al maaşı” moduna geçer. Ortaya çıkan sonuç yine hüsrandır. Marka
sahibi hem ajansa ödediği ücreti fazla bulmaya başlar hem de ajanstan verim
alamadığını düşünmeye…
Bir heves iki
kalasla reklamveren olan marka sahiplerinin ilk çalıştıkları ajanscıktan
umduklarını bulamayınca tekrar kabuklarına çekildiklerini çok gördüm. (Yani
tekrar matbaacılarına tasarım yaptırmaya geri dönerler) Bunların çoğu hala bir
arpa boyu yol kat edemez. Fiyat rekabetine sıkışıp kalmışlardır. Ne kadar kan
kaybetseler de kolay kolay ölemezler, çünkü piyasa onlara serum bağlamıştır. Serum
da bittiğinde büyük zararlarla kapanırlar.
Matbaa ve
ajanscık tecrübesi edinmiş (feleğin çemberinden geçmiş de diyebiliriz) ama her
şeye rağmen reklam ajansı ile çalışması gerektiğine inanan marka sahibi artık
daha bilinçlidir. (Abartmayalım “bilinçli reklamveren” olmanın “b”sindedir diye
düzeltelim) Artık marka sahibi daha yetkin reklam ajansı arar, ajansa daha
fazla ücret ödemeyi kabullenir ve marka iletişimine daha fazla bütçe ayırmanın
hesapları içerisindedir. (Büyük reklam ajansları “ajanscıklar”dan nefret eder
ama çelimsiz marka sahibini reklamveren olmaya ikna eden, marka yönetiminde
tecrübelendiren ve büyük reklam ajanslarının ilgi alanına girecek kadar marka
iletişimi yatırımı yaptırtan “ajanscıklar”dır.)
Yukarıdaki
aşamaları geçen marka sahibi yeni reklam ajansından;
- Kurumunu, ürünlerini, markasını incelemesini ve anlamasını ister.
- Sektörünü hızla öğrenmesini, rakiplerinin marka iletişim
faaliyetlerini anlatmasını ister.
- Kurumun tüm mevcut tasarımlarını talep ve temin edip incelemesini bekler.
Rakiplerinin marka kimlik tasarımları hakkında karşılaştırmalı yorum
dinlemek ister. Sonrasında da marka kimliği hakkında yorum ve öneri
getirmesini ister. Kartvizitten ambalaja, broşürden web sayfasına,
tabeladan ilana kadar tasarım birliği (tutarlılığı) sağlayan öneriyi
duymak görmek ister.
- Öncelikle ambalaj tasarımını mükemmel çözmesini ister. (Çünkü en
çetin rekabetin rafta yaşandığını öğrenmiştir.)
- Güçlü ve fırsat barındıran bir marka konumlandırması belirlemesini
ve sonrasındaki tüm marka iletişimi önerilerini bu konumlandırma ışığında
yapmasını ister.
- Önerdiği ilanın mesajının direkt olmasını ve satışlara mutlaka etki
etmesini ister. Güzel tasarım ve yaratıcı fikre sahip olması onun için
ikinci plandadır.
- En az bütçeyle en fazla etkiyi getirecek çözümler (marka iletişimi
faaliyetleri) önermesini bekler.
- Marka bilinirliğini ve değerini artıracak öneriler ve uygulamalar
bekler. (Böylece fiyat rekabetine yakalanmadan, ürünlerini karlı fiyatta
satabilsin.)
- Proaktif olmasını, kabak gibi gözüken tasarım ve iletişim
eksikliklerini brif almadan önermesini bekler.
- Talep ettiği işleri zamanında, hatta zamanından önce görmek ister.
- Markasının sahiplenilmesini ister.
Reklam ajanslarının “tedarikçi” değil de “iş ortağı” olarak
anılmasının sebebi, vereceği hizmet için marka sahibinden daha fazla markayı
sahiplenmesi beklendiği içindir. Bunu kavrayan marka sahibinin beklentisini
anlamış olur.
Web sitem: www.muratsaylan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder