1 Kasım 2004 Pazartesi

Guru Enflasyonu

Türkiye’yi yine Guru’lar bastı. Son yedi-sekiz yıldır Eylül geldi mi böyle bir akım başlıyor ve yıl sonuna kadar devam ediyor. Özellikle Amarikalı gurular ülkemize sıkça göç ediyor, bir kaç gün yemlenip, demlenip, söylenip, tekrar ülkelerine dönüyorlar.

Geldiklerinde de anlattıkları, öğrettikleri hiç de “brand new” şeyler değil. Biz bunları duyduyduk/biliyorduk dedirtiyor. O kadar klişe şeyler, o kadar birbirine benzer şeyler söylüyorlar ki, insan hayal kırıklığına uğruyor. Gurular, kendilerinden önce gelen kitaplarından daha farklı ve yeni şeyler söylemeden ayrılıyorlar. Zaten genelde kitaplarının özetini yapıp gidiyorlar.

3 saate yakın sunumları içinde dişe dokunur bir veya iki cümle çıkıyor yada çıkmıyor. Keçi boynuzu gibiler, hani dakikalarca geviş getirirsiniz, damağa dokunur bir damlacık lezzetleri olur ya, Guru’ların bende bıraktıkları lezzet de bu kadar.

Guru payesini alanlar da bir alem. Sansasyonel fikri olan herkesi, konferansçılar Guru diye pazara sunuyor. Doğal olarak deneyimleri ve yorumlama yetenekleri kıt olan bu Guru’lardan şöyle hikayeler duyuyoruz;

Bilmemne Havayolu şirketine bir CEO atanır. Şirket iflas etmek üzereyken gelen bu yönetici, çok basit bir operasyonla havayolunu kara geçirmiştir. Operasyon da şudur. Yolculara verilen kahvaltı tabaklarındaki zeytin sayısın 6’dan 3’e düşürmek”.

Hadi canım sen de! Belli ki Guru gözlemini gözüyle değil, başka yeriyle yapmış. Bizi de ortadoğulu ilkel insanlar diye düşündüğü için sallıyor da sallıyor. Ama salondakiler de birbirine dönüp “Çok doğru bir hareket. İşte bu kadar. Ben de aynısını yapardım” diyerekten başlarını sallıyorlar. Herkes sallama anlayacağınız.

Bir de “mış”cı Gurular var. Kulaktan kulağa oynayanlar. Birebir tecrübe etmedikleri veya tanık olmadıkları iş hikayelerini anlatan Guru’lar. Benim bildiğim; alanında paradikması, araştırması, tecrübesi, işleyen ve sınanmış bir stratejisi olanlara Guru denir. Şirketlerden derledikleri haberleri anlatan ve sonucunun nereye vardığı bilinmeyen iş kararlarını ballandıra ballandıra anlatanlara, herhalde Guru diyemeyiz. Olsa olsa habercidirler.

Peki bunlara kim Guru payesi veriyor? Cevap; konferans şirketleri. Evet böyle bir sektör var. Dünyada ve Türkiye’de hızla büyüyen bir sektör. ABD kökenli bir sektör olduğunu söylememe gerek yok. Karlı bir alan. Doğal olarak bu alanda birçok firma kuruluyor. Gerçek Guru’lar bu firmalar arasında kapışılıyor. Gerçek Guru kıtlığı yaşanınca da, suni Guru’lar yaratıyorlar. İş dünyasına yönelik söyleyecek sözü ve kitabı olan herkesi, (kimin sözü ve kitabı yok ki!) ülke ülke dolaştırıp sunum yaptırıyorlar. Yani dünyada dolaşan Guru’ların çoğu hormonlu.

İyi de bu kadar “businessman”, Guru’ların hormonlu olduğunu ve anlatılacakların klişe olacağını bile bile neden Guru konferanslarına koştura koştura gidiyor?

Ben bazı cevaplar ürettim:

Sosyalleşmek olabilir. Güncel fikirleri takip eden modern yönetici havasını hep birlikte solumak olabilir. Eskiden bir laf vardı; “Dostlar alışverişte görsün”. Bunu iş dünyası için “Dostlar konferansta görsün” diye değiştirebiliriz. Böyle Guru’lar gelmese iş dünyası birbirinden epey uzakta kalacak. Bu Guru’lar sayesinde bir gün de olsa işten uzaklaşılıyor, ama iş çevresine yakınlaşılıyor. Yeni iş bağlantılarına, transfer görüşmelerine zemin oluşturuluyor. Karşılaşılan eski iş arkadaşlarına nazire yapılabiliyor, hava atılabiliyor.

Tekrar olabilir. Belki de, Guru’nun kitabında okuduğunu anlamayanlar, unutanlar veya  okuduklarına inanamayanlar “bir de kendisinden dinleyelim” demiş olabilirler. Zayıf gibi durduğuna bakmayın, bal gibi de geçerli bir sebep.

İnanç tazelemek olabilir. Nasıl Cuma’ya gidenler imamın bildik nasihatlerine çok doğru diye kafa sallayıp, inançlarını rektifiye ediyorlarsa, yöneticiler de işe bakışlarını tekrar tekrar Guru’dan duyarak, sağlama yapmış hissine kapılıyor olabilirler.

Teyid olabilir. Guruları dinlemeye gelenlerin kafalarını onaylama babında hep sallamalarından bunu anlayabilirsiniz. Bu tip insanlar “Guru’nun aynısını daha önce ben de söylemiştim” diyerek etrafta dolaşırlar.

Tıka basa dolan salonlara bakılınca Guru’ları dinlemeye gelenlerin daha fazla ve farklı sebepleri olabileceğini de düşünmüyor değil insan... O sebepleri de siz bulun.

Peki bu Guru’ların hiç mi iyi tarafı yok? Elbette var. Yazımdaki dalgacı usluba bakmayın. Aslında Guru konferanslarının faydası olduğuna inanıyorum. Ama gerçek Guru’ların katıldığı konferanslardan bahsediyorum.

Hatta bu konuda efsaneleşmiş bir örnek bile var; Japonya mucizesinin altında kalite anlayışı olduğu ve bu kalite anlayışını da Japonya’ya konferansa gelen ABD’li bir Guru’nun yaydığı söylenir. Hatta, ABD’li şirketler, Japonya’nın başarısının altındaki nedenleri araştırdığında, zamanında yüz vermedikleri bu evlatlarını keşfederler. O Guru kim mi? Tembellik yok, siz araştırın.

Umarım Türkiye de, Japonya gibi mucize yaratır veya ABD gibi kendi Guru’larını geç de olsa keşfeder.

Ben, yerli ve yabancı epey bir guruyu dinledim. Para ve zaman yetiştiremediklerimi de basından ve katılanlardan takip ediyorum. Yani kıyaslama yapabilecek düzeydeyim. Bizim uzmanlarımızın çok daha yerinde tespitler ve öneriler getirdiklerini düşünüyorum. Yani, Guru olayında, “yerli malı, yurdun malı, onu kullanmalı” diyorum. Tabii ecnebi hayranlığımız bitince yerlilere de sıra gelecek.

Bizim uzmanlarımız da  Guru mertebesine ulaşabilecek mi? Dünyaya açılabilecekler mi?... gibi, benzeri sorularınızı duyar gibi oluyorum. Ben müneccim değilim, Ama Guru mertebesine ulaşmış uzmanlarımız olduğunu biliyorum. Ve onları hayranlıkla izliyorum. İşte onlar;
  • Güven Borça
  • Arman Kırım
  • Ali Saydam
  • Ali Atıf Bir
  • Rauf Ateş
  • İbrahim Kavrakoğlu
  • Ege Cansen
  • Levent Erden

Bu listeye eklemeyi unuttuklarım olabilir. Siz kendiniz de ekleme yapabilirsiniz. Yukarıdaki isimlerin konuşmalarını dinlemeye, kitaplarını okumaya çalışın. Çok faydasını göreceksiniz.


Web sitem: www.muratsaylan.com