marka yönetimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marka yönetimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2018 Pazartesi

Çoklu Marka Yönetimi

 

Ülkemizde pek çok firma yabancı markaların Türkiye temsilcisidir. Bazıları bir tane markanın temsilcisiyken bazıları birden fazla markanın temsilcisidir.

 

Bazıları batının (ABD ve AB’nin) köklü, güçlü ve pahalı markalarının Türkiye’de dağıtımından ve pazarlanmasından sorumluyken bazıları uzak doğunun yeni, atılımcı ve ekonomik markalarının Türkiye’de dağıtımından ve pazarlanmasından sorumludur. Bazıları nihai kullanıcılara (tüketicilere) yönelik markaların temsilcisiyken, bazıları aracılara (üreticilere, endüstriye) yönelik markaların temsilcisidir. Bazıları tek yetkili temsilciyken bazıları yetkili satıcılığı başka Türk firmaları ile paylaşmaktadır. Bazıları da gerek yurtiçindeki gerekse yurtdışındaki üreticilere kendi yarattıkları markalar ile fason üretim yaptırır ve hem Türkiye pazarına hem de yurtdışı pazarlara satışını gerçekleştirir.

 

Bu makalemde, özellikle yabancı markaları Türkiye pazarıyla buluşturan “yetkili temsilci” veya “distribütör” veya “master franchise” statüsündeki firmalara çoklu marka yönetimini nasıl yapabileceklerini tecrübelerim ışığında anlatmak istiyorum. 

 

Öncelikle marka yönetiminin ne olduğunu anlamamızda fayda var. Pek çoklarının bildiğinin aksine marka yönetimi bir markanın sadece, hedef kitlesinin zihnindeki algısını bilinçli ve stratejik olarak şekillendirme, geliştirme ve sürdürme süreci değildir. Marka yönetimi; bir markanın finansal performansını kurgulamak, bütçelemek ve hedeflere göre yönetmekle başlar. Markanın yaygınlaşması, pazar payı hedeflerini yakalaması, daha karlı hale gelmesi ve markalaşması için ince dokunuşlarla devam eder.

 

Marka yönetiminin modern anlamdaki kökeni genellikle 1930'lu yıllara ve Procter & Gamble (P&G) şirketine dayandırılır. P&G, o dönemde farklı sabun markalarına (örneğin Ivory, Camay) sahipti. Bu markalar piyasada hem dış rakiplerle hem de kendi içlerinde birbirleriyle rekabet halindeydi. Şirket içinde Ivory sabunundan sorumlu bir yönetici olan Neil McElroy, 1931 yılında üst yönetime sunduğu bir raporda, her bir markanın ayrı bir "işletme" gibi ele alınmasını, yani her markanın kendi bütçesi, pazarlama stratejisi ve sorumlu yöneticisi olması gerektiğini savundu. McElroy'un önerisi kabul edildi ve P&G, belirli bir markanın tüm pazarlama faaliyetlerinden, satış stratejilerinden ve genel performansından sorumlu olacak "Brand Man" (Marka Sorumlusu) pozisyonunu yarattı. Bu sistem, markaların kendi kimliklerini güçlendirmesini, daha iyi hedef kitlelere ulaşmasını ve iç rekabeti yönetirken dış pazarda daha güçlü olmasını sağladı. Bu yaklaşım o kadar başarılı oldu ki, diğer şirketler tarafından da benimsenmeye başlandı ve zamanla "Brand Management" (Marka Yönetimi) disiplini doğdu.

 

P&G (Procter & Gamble) gibi hızlı tüketim ürünleri (FMCG) şirketlerindeki marka yöneticileri, bir markanın başarısından sorumlu kilit kişilerdir. Görevleri oldukça geniş kapsamlı olup, markanın uzun vadeli hedeflerine ulaşmasını sağlamak için çeşitli stratejiler geliştirir ve uygularlar.

 

Hızlı tüketim malları (FMCG) sunan şirketlerdeki marka yöneticileri, bir markanın her yönünden sorumlu olan, pazarlama, strateji geliştirme, finans, iletişim ve ekip yönetimi gibi birçok alanda uzmanlaşmış kişilerdir. Markanın başarısı için stratejik kararlar alır, pazarlama faaliyetlerini yönetir, performansı takip eder ve sürekli olarak iyileştirme çalışmaları yaparlar. Bu pozisyonlar, genellikle yüksek sorumluluk gerektiren ve şirketin başarısında kritik rol oynayan pozisyonlardır.

 

P&G ve Unilever gibi şirketlerdeki marka yöneticilerinin sorumluluğundaki marka sayısı, 1 ile 5 arasında değişmektedir. Marka Yöneticisinin sorumluluğuna verilecek marka sayısı, markanın büyüklüğüne, karmaşıklığına, şirketin organizasyon yapısına ve marka yöneticisinin deneyimine bağlı olarak değişir. Daha büyük, daha karmaşık ve çoklu ürün hattına sahip markalar (örneğin, Ariel, Pantene) genellikle tek bir marka yöneticisine atanır.

 

Büyük markalarda, genellikle bir marka yöneticisi, markanın kendisinden veya o markanın altında yer alan alt markalardan (örneğin, Dove sabun, Dove şampuan) sorumludur. Daha küçük veya niş markalar bir araya getirilerek tek bir marka yöneticisine atanır. Bazı şirketlerde, marka yöneticileri bir ürün kategorisindeki tüm markalardan sorumlu olabilirler. Örneğin, bir marka yöneticisi deterjan kategorisindeki tüm markalardan sorumlu olabilir.

 

Birden fazla markanın sorumluluğunu üstlenen marka yöneticisi “çoklu marka yönetimi” yapıyor demektir. Öte yandan birden fazla markayı alıp satan firmalar da “çoklu marka yönetimi” yapıyor demektir.

 

Yabancı markaları Türkiye’ye getirip, alt satıcılar marifetiyle satan firmalar temelde “ticaret” firmalarıdır. Temsilcisi oldukları markaları ithal ederler, stoklarlar, bölge distribütörlerine (bölge toptancılarına), ulusal zincir marketlere, perakendeci esnaflardan oluşan bayilerine veya e-ticaret sitelerine (drop-shipping yöntemiyle) toptan satarlar. Yani B2B ticaret yaparlar.

 

Bu firmalarda genelde patronlar (yani şirketin sahipleri) gerek fuarlarda, gerek internette, gerekse yurt dışı seyahatlerde gördükleri ve beğendikleri yabancı markaları (eğer Türkiye’de satılmıyorlarsa ve fırsatlar barındırıyorsa) ülkemize getirip satmak için marka sahipleriyle (tedarikçiler) görüşmeler yaparlar.   

 

Eğer güvenilir ve tecrübeli bir ticaret firmasıysa ve markanın sahibi olan tedarikçi firmanın Türkiye’de bir temsilci firmaya ihtiyacı varsa, taraflar arasında işbirliğinin başlama ihtimali yüksektir.

 

Ama gördüğünüz ve beğendiğiniz her markanın da distribütörü olmaya çalışmayın. Öncelikle kendi araştırmanızı yaparak doğru markayı gözünüze kestirdiğinizden emin olun. Temsilciliğini yapmak istediğiniz markayı derinlemesine inceleyin. Ürünleri, hedef kitlesi, pazarlama stratejileri, rekabet avantajları, finansal durumu ve genel piyasa pozisyonu hakkında bilgi edinin. Markanın Türkiye pazarına uygunluğunu değerlendirin. Türkiye'deki tüketici tercihleri, kültürel farklılıklar, yasal düzenlemeler ve rekabet ortamı gibi faktörleri göz önünde bulundurun. Gözünüze kestirdiğiniz markanın resmi web sitesini, iletişim bilgilerini, yetkili kişilerini (örneğin, uluslararası satış müdürü, CEO) ve iletişim yöntemlerini (e-posta, telefon, iletişim formu) araştırın.

 

Genellikle ilk iletişim e-posta yoluyla olur. E-postanızda kendinizi tanıtın, şirketinizin yeteneklerini ve neden bu markanın Türkiye'de başarılı olabileceğine dair güçlü nedenleri vurgulayın. Genel bir e-posta göndermek yerine, markaya özel bir mesaj yazın. Markanın ürünlerini ve değerlerini anladığınızı gösterin. Resmi, profesyonel ve saygılı bir dil kullanın. Amacınızı (Türkiye temsilcisi olmak) açıkça belirtin. İlk e-postanıza cevap alamazsanız, birkaç gün sonra nazik bir takip e-postası gönderebilirsiniz. Unutmayın, e-postanın spam’e düşmüş olabilir veya ilgili kişiye ulaşmamış olabilir. Ya da henüz size cevap vermenin erken olduğunu düşünüyor olabilirler. Ayda bir e-postanızı biraz farklılaştırarak ve yeni kişileri CC’ye koyarak göndermeyi unutmayın.

 

Hala size geri dönüş olmuyorsa markanın merkezine gidin ve şovrumunu gezin. Mutlaka sizinle birileri ilgilenecektir.  Bir randevu koparma ihtimaline karşılık sunumunuz da yanınızda olsun.

 

Yabancı bir markanın temsilcisi olmak istiyorsanız, o markanın tedarikçisine (yani üreticisine, sahibine) kapsamlı bir sunum yapmanız gerekir. Bu sunumun içeriği aşağıdaki gibi olmalıdır.

 

·         Kendinizi ve şirketinizi tanıtın. Neden bu markayı temsil etmek istediğinizi açıklayın.

·         Türkiye’nin potansiyelini (nüfus, kişibaşı gelir, büyüme rakamları…vb) anlatın.

·         Sektör bilgisi verin (markanın hitap ettiği sektörün büyüklüğü, sektördeki yerli ve yabancı markaların büyüklüğü ve pazar payları, sektörel trendler, müşteri davranışları…vb) verin.

·         10 yıllık alım rakamı hedefleriniz (yani yıllar itibariyle tedarikçiden kaç adet ve kaç dolarlık mal almayı öngörüyorsunuz).

·         Şirketinizin deneyimini anlatın. Perakende, dağıtım, pazarlama, satış, lojistik ve müşteri hizmetleri gibi alanlardaki deneyimlerinizi vurgulayın. Varsa, benzer markalarla veya sektördeki diğer oyuncularla olan başarılarınızı ve referanslarınızı sunun.

·         Türkiye'deki mevcut dağıtım ağınızı, perakende kanallarınızı, tedarik zincirinizi ve iş ortaklarınızı gösterin. Marka için öngördüğünüz satış kanalı yapılanmanızı anlatın.

·         Alanında uzman, deneyimli ve marka için çalışmaya istekli bir ekibiniz olduğunu belirtin. Marka için kurguladığınız pazarlama ve satış ekibi sayısı, nitelikleri ve görev tanımlarını anlatın.

·         Finansal istikrarınızı ve marka için yapabileceğiniz yatırımları açıklayın. Marka için yapacağınız pazarlama iletişimi planlarınızdan bahsedin. Markayı Türkiye'de nasıl konumlandıracağınızı, hangi pazarlama kanallarını (sosyal medya, dijital pazarlama, geleneksel medya, etkinlikler vb.) kullanacağınızı ve bütçenizi belirtin.

·         Kısa, orta ve uzun vadeli satış hedeflerinizi ve bu hedeflere nasıl ulaşacağınızı açıklayın.

·         Markanın ürünlerini Türkiye pazarında nasıl fiyatlandıracağınızı belirtin.

·         Ürünleri nasıl dağıtacağınızı, hangi toptan ve perakende kanallarını kullanacağınızı ve lojistik süreçlerinizi açıklayın.

·         Temsilcilik anlaşması, lisans anlaşması veya distribütörlük gibi önerdiğiniz işbirliği modelini ve bunun markaya sağlayacağı avantajları açıklayın.

·         Gümrük vergileri, KDV, ithalat düzenlemeleri, lisanslama gereklilikleri gibi ekonomik ve yasal konulardaki bilgilerinizi paylaşın.

·         Projelerinizi nasıl yöneteceğinizi ve markanın hedeflerine ulaşmak için yapacağınız çalışmaları özetleyin.

·         Profesyonel bir sunum yapın, soruları net ve ikna edici bir şekilde yanıtlayın ve markaya karşı tutkunuzu gösterin.

 

Yukarıdakileri içeren bir sunumla tedarikçinin karşısına çıkarsanız büyük bir ihtimalle markanın Türkiye temsilcisi olursunuz. Hatta Türkiye’de başka tüccarlara markalarını veriyorlarsa dahi, sizi tek yetkili satıcı yaparlar ve o tüccarları size bağlarlar.

 

Not: Eğer yabancı markaları Türkiye’ye getirmek amacıyla bir ticaret firması kuracaksanız hedefinizde sadece bir marka olmasın. Birden fazla markayla aynı anda ilgilenin. Birden fazla markayı hedefleyerek şansınızı artırabilirsiniz. Ancak her marka için ayrı ayrı araştırma yapmanız ve yaklaşımınızı kişiselleştirmeniz önemlidir. Size en iyi fırsatı sunan marka ile başlamanız hayati derecede önemlidir. Eğer pazarlayacağınız ilk markada başarılı olursanız sonraki markaları daha kolay ikna eder ve daha kolay pazarlarsınız.

 

Sunum yaptığınız firma size karşı olumluysa anlaşmak üzere müzakereler başlatacaktır. Karşılıklı ziyaretler başlayacaktır. Süreç zaman alabilir, sabırlı olun ve pes etmeyin. Bu görüşmeler sırasında markayla anlaşma şartlarını, sorumlulukları, yetkileri, ödeme koşullarını ve süreyi detaylı bir şekilde görüşün. Anlaşmayı imzalamadan önce bir hukuk uzmanından yardım alın. Anlaşmanın yasalara uygun olduğundan ve haklarınızı koruduğundan emin olun.

 

Not: Bu tür bir ortaklık için yeterli sermayeye sahip olmanız gerekir. Pazarlama, lojistik, personel, vb. masrafları karşılayabilecek finansal bir gücünüz olmalıdır. Ayrıca ticaret ve pazarlama tecrübeniz de olmalıdır. Hatta bazı markalar için teknik beceri, mühendislik geçmişi de gerekebilir. Sermayeniz yetersizse ve marka için gereken diğer becerilere sahip değilseniz karşı tarafın vaktini çalmayın, eninde sonunda görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

 

Tedarikçi firma ile anlaştığınıza göre yapmanız gereken ilk şey markanın tüm performansından sorumlu olacak marka yöneticisini atamalısınız. Marka yöneticileri, bir şirketin en değerli varlıklarından biri olan "marka"yı inşa etmek, korumak ve büyütmek için istihdam edilirler. Markayı mevcut marka yöneticilerinizden birine verebileceğiniz gibi, yeni bir marka yöneticisi atayıp/alıp ona da verebilirsiniz.

 

Eğer firmanızın yurtdışından getirtip yurtiçine pazarladığı birden fazla marka varsa mutlaka bu markaları doğru bir şekilde kümelere ayırıp, portföy haline getirmelisiniz. Her bir portföye de bir marka yöneticisi atamalısınız.

 

Markaları kümelerken metodunuz aşağıdakilerden biri olabilir.

·         Aynı işlevi gören veya benzer işlevlere sahip markaları kümeleyebilirsiniz. Örneğin; kişisel bakım markalarını tek bir küme, ev temizlik markalarını ayrı bir küme yapabilirsiniz.

·         Markaları müşteri gruplarına (hedef kitlelerine) göre kümeleme yapabilirsiniz. Örneğin; sağlık sektörüne hitap eden markaları bir kümeye, güzellik sektörüne hitap eden markaları bir başka kümeye, spor sektörüne hitap eden markaları bir başka kümeye toplayabilirsiniz. Veya toptancılara yönelik markaları bir kümeye, perakendecilere yönelik markaları bir kümeye ayırabilirsiniz. Veya bireylere yönelik (B2C) markaları bir kümeye, kurumlara yönelik (B2B) markaları bir kümeye toplayabilirsiniz. Veya gençlere yönelik markaları bir kümeye, ailelere yönelik markaları bir kümeye, zenginlere yönelik (lüks) markaları bir kümeye toplayabilirsiniz.

·         Markaları menşelerine göre de kümeleyebilirsiniz. Avrupa markaları bir kümede, ABD’li markalar bir başka kümede, uzak doğulu markalar da bir başka kümede toplanabilir.

·         Markaları yaşam döngülerine (giriş, büyüme, olgunluk, düşüş) göre kümeleyebilirsiniz.

·         Markaları ciro performanslarına göre kümeleyebilirsiniz. Büyük cirolu markaları 3-4 kümeye ayırıp, orta ölçekli ciro yapanları 2 kümeye ayırıp, düşük cirolu olanları tek bir kümede toplayabilirsiniz. Büyük cirolu markaların her birine ayrı marka yöneticileri atarken, daha düşük cirolu markaların hepsine birden tek bir marka yöneticisi atayabilirsiniz. 

·         Cirosal açıdan dengeli kümeler oluşturabilirsiniz. Her kümede hem yüksek cirolu, hem orta cirolu, hem de düşük cirolu markalar olabilir. Böylece tüm kümelerin (portföylerin) potansiyelleri birbirine yakın olabilir.

 

Yukarıdaki önerilerden daha farkı kümeleme de yapabilirsiniz. Önemli olan markaları mantıklı kümelere ayırmanız, portföy haline getirmenizdir. Sonra da her portföyü bir marka yöneticisine teslim etmenizdir. Marka paylaşım modeliniz, şirketinizin kültürüne ve hedeflerine uygun olmalıdır. Her marka yöneticisinin güçlü ve zayıf yönlerini dikkate alın. Marka yöneticileri arasındaki iş yükünü göz önünde bulundurarak adil bir paylaşım yapmaya çalışın. Pazar koşulları, markaların performansı veya marka yöneticilerinin değişimi gibi faktörler nedeniyle kümeleme modelinizi zaman zaman yeniden değerlendirin ve güncelleyin. Hatta zaman geçtikçe bazı markaları başka portföylerin içine de koyabilirsiniz. Yani portföyler arası marka transferleri yapabilirsiniz.

 

Marka yöneticisi teslim aldığı portföyün cirosunu ve karlılığını artırmaktan sorumlu olacaktır. Bunu yapabilmek için de bir iş patron gibi düşünüp sorumlu olduğu markaların büyümesini ve markalaşmasını sağlamalıdır.

 

Birden fazla markanın Türkiye temsilcisi olan firmalar ellerindeki markaların potansiyellerinden maksimum yararlanmak ve mevcut markaları başka tüccarlara kaptırmak istemiyorlarsa mutlaka bünyelerinde marka yöneticileri bulundurmalı ve markaları onlara teslim edip performanslarını yakından takip etmelidirler.

 

Markaların tedarikçileriyle sadece marka yöneticileri iletişimde olmalıdır. Şirketinizden başkaları tedarikçilerle iletişime geçmemelidir. Belki ithalattan sorumlu dış ticaret ekibiniz ile lojistik ve SSH sorumlularınız irtibata geçebilir. Karışıklık yaratmamak için ana bağlantı marka yöneticisi olmalıdır.

 

Marka yöneticileri teslim aldıkları her bir markanın; cirosunu (brüt satışlar ve net satışlar ayrı ayrı olmak kaydıyla), iskontolarını, iadelerini, alım partilerinin maliyetini (alış fiyatı ve depoya girinceye kadar olan ithalat giderlerini), satılan malın maliyetini, brüt karlılığı, stokların durumunu (adet ve maliyet bazında) pazarlama ve satış faaliyetlerinin giderlerini, marka iletişim faaliyetlerinin giderlerini takip etmelidirler.

 

Marka yöneticilerinin sorumlu oldukları her bir marka için yapması gerekenler şunlardır:

1.       Sektör hakkında bilgi toplamak. Pazar büyüklüğünü, pazar trendlerini, pazar paylarını, rağbet gören ürünleri, satış kanallarını, müşteri ihtiyaçlarını ve beklentilerini analiz etmek.

2.       Rakipler hakkında bilgi toplamak. Onların ürünlerine ve fiyatlarına hakim olmak. Onların satış politikalarını yakından takip etmek. Onların tanıtım faaliyetlerini izlemek. Rakiplerin güçlü ve zayıf yönlerini, pazardaki konumlarını ve bayi/tüketici algılarını analiz etmek. (Rekabet avantajını belirlemede ve farklılaşma stratejileri geliştirmede rekabet analizi kritik öneme sahiptir.) Rakiplere dair benchmark (kıyaslama) raporları hazırlamak.

3.       Sorumlu olduğu markaların her biri için hem B2B hem de B2C bazlı hedef kitle tanımlaması ve analizi yapmak. Türkiye'deki tüketicilerin kültürel değerlerini, alışkanlıklarını, satın alma motivasyonlarını ve beklentilerini derinlemesine anlamak. Kurumlara yönelik markaları varsa, hedeflediği sektörlerin özelliklerini, o sektördeki firmaların ihtiyaçlarını, beklentilerini, satın alma yaklaşımlarını derinlemesine anlamalıdır.  (Gerek bireysel müşterileri gerekse kurumsal müşterileri anlamak; pazar araştırmaları, odak grup çalışmaları ve müşteri içgörüleri ile sağlanır. Bu yüzden marka yöneticileri araştırma şirketleri ile çalışmayı da bilmelidir.)

4.       Her bir markanın (hedef kitlesine, rekabet ortamına ve marka değerlerine uygun olarak) Türkiye pazarındaki konumlandırmasını ve mesajlaşmasını belirlemek.

5.       Tedarikçiler tarafından oluşturulmuş marka kimliğini, değerlerini ve görsel standartlarını Türkiye pazarında tutarlı bir şekilde uygulamak. (Markanın temel değerlerini, marka vaadini, görsel kimliğini ve genel marka mesajlaşmasını korumak.)

6.       Her bir markanın uzun vadeli hedeflerini (pazar payı, ciro, karlılık vb.) belirlemek ve bu hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirmek.

7.       Markaların Türkiye pazarlama stratejilerini global marka yönergelerine uygun olarak geliştirmek ve uygulamak.

8.       Markanın mesajlaşmasını, ürün ambalajlarını ve pazarlama iletişimini yerel tüketici beklentilerine ve kültürel normlara uyarlamak.

9.       Türkiye'deki reklam, etiketleme, ürün güvenliği ve tüketici koruma gibi yasal düzenlemelere uymak, uyulmasını sağlamak. Ayrıca, markaların tüm pazarlama ve ticari faaliyetlerinde etik değerlere ve kurumsal sosyal sorumluluk prensiplerine uygun hareket edilmesini sağlamak.

10.   Sorumlu olduğu markaların üreticileri (tedarikçiler) ile düzenli iletişim halinde olmak. Tedarikçilerle firma arasındaki bağı güçlendirmek.

11.   Tedarikçilerin (markaların) Türkiye’deki tek yetkili satıcısı olmaya/kalmaya çalışmak.

12.   Tedarikçilerden yeni ürünler, kampanyalar, pazarlama materyalleri ve stratejiler hakkında bilgi almak ve paylaşmak.

13.   Sorumlu olduğu markaların performansını tedarikçilere raporlamak.

14.   Ürün iade oranlarını ve nedenlerini analiz ederek tedarikçilerle düzeltici aksiyonlar planlamak.

15.   Müşterilerden ve tüketicilerden geri bildirim almak (anketler, sosyal medya, müşteri hizmetleri) ve bu bilgileri ürünleri, hizmetleri ve pazarlama stratejilerini iyileştirmek için kullanmak.

16.   Tüketici içgörülerini ve pazar ihtiyaçlarını tedarikçilerle paylaşarak yeni ürün geliştirme süreçlerine katkı sağlamak.

17.   Tedarikçilerden marka ve ürün eğitimleri almak. (Sorumlu oldukları markaların ürünlerini tanımak ve tüm detaylarıyla anlamak.)

18.   Tedarikçilerin ürün gamına ve stoklarına hakim olmak.

19.   Ürünlerin stoklarına, getirtme sürelerine, tükenme sürelerine hakim olarak “alım planlaması” yapmak ve tedarik zinciri departmanı ile ortak sipariş geçmek. Sorumluluğundaki marka ve ürünlerin stoklarının ne fazla ne de az olmasına izin vermemek, yeterli stok bulunmasını sağlamak.

20.   Ürünlerin alış fiyatlarına ve ithalat maliyetlerine hakim olmak.

21.   Tedarikçilerle yıllık alım pazarlıkları yapmak. İyi iskontolar almak, dolgun resturn ve tanıtım bütçeleri koparmak.

22.   Tedarikçilerin sunduğu co-marketing bütçelerini veya destekleri etkin kullanmak.

23.   Sorumlu olduğu markaların Türkiye pazarına başka hangi yollardan girdiğini araştırmak ve bu girişleri engellemeye yönelik tedarikçilerle çalışmak.

24.   Markaların spota düşen ürünlerini Türkiye’deki spotçu tüccarlara kaptırmamak için alım planları yapmak (paralel pazar ile mücadele etmek).

25.   Sorumluluğundaki markalar için yıllık ve dönemsel pazarlama iletişimi planları ve bütçeleri oluşturmak (dijital pazarlama, etkinlikler, fuarlar, PR, basılı materyaller vb.).

26.   Gerekli pazarlama varlıklarını (görseller, videolar, metinler, sunumlar) tedarikçilerden temin etmek ve Türkiye pazarına adapte etmek. Broşür, katalog, sunum gibi basılı ve dijital pazarlama materyallerinin yerelleştirilmesini, hazırlanmasını ve dağıtımını sağlamak.

27.   Web sitesi, sosyal medya, e-posta pazarlaması ve diğer dijital kanallarda sorumlu olduğu markalara yönelik iletişim mesajları, reklamlar ve kampanyalar planlamak ve yürütmek. Markanın dijital varlığını güçlendirmek (web sitesi, sosyal medya, e-ticaret), hedef kitleye etkili bir şekilde ulaşmak için kritiktir. Yerel medya kanallarını (televizyon, radyo, basılı medya), sosyal medya fenomenlerini ve influencer'ları kullanarak marka bilinirliğini ve etkileşimini artırmak. Türkiye'deki kültürel ve sosyal etkinliklere katılarak veya sponsor olarak marka görünürlüğünü ve tüketici bağını güçlendirmek. Hedef kitleye yönelik özel marka aktivasyonları, deneyimsel etkinlikler ve pop-up mağaza gibi inovatif yaklaşımlar geliştirerek marka sadakatini artırmak. Basın bültenleri hazırlamak ve medya ilişkilerini yönetmek. Bunları yapabilmek için reklam ajansı, halkla ilişkiler ajansı, sosyal medya ajansı seçmek ve onları çalıştırmak.

28.   Marka itibarını zedeleyebilecek kriz durumlarına karşı hızlı iletişim planları geliştirmek, kriz zamanlarında medya ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek. Kriz sonrası değerlendirme yaparak süreçlerden öğrenmek ve gelecekteki riskleri azaltmak.

29.   Markaların Türkiye operasyonlarında sürdürülebilirlik, çevresel etki ve toplumsal sorumluluk alanlarında marka değerlerine uygun iletişim ve uygulamalar geliştirmek.

30.   Yerel tüketici tercihlerine ve satın alma alışkanlıklarına uygun promosyonlar, indirimler ve kampanyalar düzenlemek.

31.   Bayilere yönelik pazarlama ve ürün eğitimleri planlamasına katkıda bulunmak.

32.   Markanın başarısı için güvenilir ve etkili distribütörler ve perakendecilerle güçlü ilişkiler kurmak. İşbirliği, eğitim ve destek sağlamak.

33.   Dağıtım kanallarını (bayiler, perakendeciler, online platformlar) etkin bir şekilde yönetmek ve performanslarını takip etmek.

34.   Ürünlerin yerel perakende kanallarında (zincir marketler, yerel dükkanlar, online platformlar) etkin bir şekilde bulunmasını sağlamak, raf düzenini ve görünürlüğünü optimize etmek.

35.   Marka yönetimi ekibinin görev dağılımını yapmak, ekip üyelerini yönlendirmek, gelişimlerini desteklemek ve ortak hedeflere ulaşmalarını sağlamak. Aynı zamanda, piyasadaki en iyi pazarlama ve marka yönetimi uygulamalarını takip ederek kendi ve ekibinin yetkinliklerini sürekli geliştirmek.

36.   Satış ekiplerine markaları ve ürünleri anlatmak. Satış ekibine ve bayi ağına ürün bilgisi, pazarlama materyalleri ve satış argümanları konusunda destek vermek. Lojistik, finans, insan kaynakları ve hukuk gibi diğer departmanlarla koordinasyonu sağlayarak markaların tüm operasyonel süreçlerinin sorunsuz işlemesine destek olmak.

37.   Kendisine atanan markaların satış ve brüt karlılık hedeflerini gerçekleşmesini sağlamak.

38.   Ürünlerin satışında satış kanallarına ve müşterilere uygulanacak iskontoları göz önüne alarak ürünlerin liste fiyatlarını hazırlamak ve güncellemek.

39.   Alış ve satış fiyatları üzerinden brüt karlılık hedefleri belirlemek ve her ay yönetime brüt karlılık raporu sunmak.

40.   Pazarlama otomasyon araçlarını ve CRM sistemlerini etkin kullanmak. Veri analitiği ile müşteri segmentasyonu, kampanya optimizasyonu ve satış tahminleri yapmak. Bu verileri kullanarak pazar dinamiklerini, müşteri davranışlarını ve kampanya performansını sürekli analiz ederek proaktif stratejik kararlar almak.

41.   Satışları anahtar metrikler (KPI'lar) üzerinden takip etmek. Satış kanalları bazında, satıcılar bazında, bölgeler bazında, sektörler bazında satış raporları çıkarmak.

42.   Günlük, haftalık, aylık satış raporları çıkarmak. Bu raporlarda ortalama iskonto, ortalama fiyat, brüt karlılık ve benzeri veriler de olmalıdır.

43.   Satış ekibindeki her satıcının marka satışlarını takip etmek. Hedeflere ulaşılması için satıcıları motive etmek ve zorlamak.

44.   Ürünlerin satışlarını takip etmek.

45.   Pazarlama ve satış faaliyetleri için bütçeleri (gelir-gider hedefleri) hazırlamak, kaynakları en verimli şekilde tahsis etmek ve etkin bir şekilde bütçe takibi yapmak. Finans departmanı ile yakın çalışarak nakit akışı, ödeme vadeleri ve finansal risk yönetimi konularında markaların genel mali sağlığını gözetmek.

46.   Yürütülen pazarlama faaliyetlerinin maliyetlerini ve performansını raporlamak.

47.   Pazarlama harcamalarının performansını (ROI) düzenli olarak ölçmek ve raporlamak.

48.   Pazarlama kampanyalarının etkinliğini ölçmek için veri analizi yapmak, sonuçları değerlendirmek ve iyileştirme önerileri geliştirmek.

49.   Sektörel fuar ve etkinliklere katılım planlaması ve uygulamasında rol almak.

50.   İlgili fuarlarda karşılaşılan yeni markaların temsilciliğini alabilmek için yönetimin izniyle görüşmeler başlatmak.

51.   Marka ve ürünler hakkında şikayetleri, iadeleri ve geri bildirimleri tedarikçilere raporlamak.

52.   Ürün kurulumunda ve arızalarında takım, bakım ve onarım hizmeti verecek SSH bölümünün kurulmasına ve değerlendirilmesine önayak olmak.

53.   Özel müşterilere yönelik projeler geliştirmek, gelen projelere destek vermek.

54.   Markanın performansını düzenli olarak (satışlar, pazar payı, marka bilinirliği, müşteri memnuniyeti vb.) ölçmek ve analiz etmek.

55.   Satış verileri ve pazar analizlerine dayanarak düzenli raporlar hazırlamak ve yönetime sunmak.

56.   Sorumlu olduğu markaların pazar payı, satış performansı, brüt karlılıkları, stok durumu ve marka algısı hakkında verileri toplamak ve yorumlamak.

 

Elbette bireysel tüketicilere yönelik markalar getiren firmalar ile kurumsal müşterilere yönelik markalar getiren firmaların marka yönetim anlayışları birbirinden biraz farklı olacaktır. Dolayısıyla bu firmalardaki marka yöneticilerinin görev tanımları da birbirinden biraz farklı olacaktır. Biri nihai tüketicilere odaklanırken, diğeri kurumlara (üreticilere, hizmet verenlere) odaklanır. Biri B2C odaklı çalışırken diğeri B2B odaklı çalışır. Biri tüketicilerin içgörülerine odaklanırken, diğeri satın-almacıların içgörülerine odaklanır. B2C markalarının yöneticileri daha çok marka algısı, müşteri deneyimi ve hızlı dönüşüm üzerine odaklanırken, B2B markalarının yöneticileri uzun vadeli ilişkiler, güven inşası ve satış süreçlerinin verimliliği üzerine yoğunlaşır.

 

Marka yöneticileri sorumlu olduğu her bir marka için “marka yönetim sunumu” hazırlamalıdır. Bu sunumda yukarıda 56 maddede anlatılan içeriğe dair stratejik eylem ve büyüme planı bulunmalıdır. Bu sunum rehber niteliğinde olmalıdır. Bu sunum marka yöneticisi tarafından tedarikçinin ve şirketteki diğer uzmanların görüşü alınarak, ortak akılla hazırlanmalıdır. Bu sunum her yıl revize edilmelidir. Marka bir başka marka yöneticisine devredileceği zaman bu sunum ile kolayca devredilebilir ve markanın ilerlemesi kesiksiz ve tutarlı bir şekilde sağlanmış olur.

 

Yabancı markaların Türkiye'deki temsilcisi olan ticaret firmalarından bazıları sadece satış ekipleriyle markalarını pazarlamaya çalışır. Pazarlama departmanları ve marka yöneticileri yoktur. Doğal olarak satıcılar tedarikçilerle de temasa geçer, ithalat siparişlerini satıcılar verir, tedarikçilerle ilgili sorunları satıcılar çözer. Yani sadece satıcı olarak değil kısmen marka yöneticisi olarak da çalışırlar. Elbette bu onlara ağır iş yükü getirir ve bu yüzden satışa çok yönelemez ve yeterince saha ziyaretleri gerçekleştiremez, pasif müşterileri aktifleştiremez, yeni müşteriler kazanamaz. Tek yaptığı oturduğu yerden sipariş almaktır (order taking). Bunlara biz “masabaşı satıcıları” diyoruz. Eğer satıcılarınızdan iyi verim almak istiyorsanız sattığınız markaların pazarlamasından (yukarıdaki 56 maddeden) sorumlu marka yöneticileri istihdam etmeniz şarttır. Çünkü satış ve pazarlama ayrı uzmanlıklar gerektirir. Her birinin iş tanımı oldukça yüklüdür ve bu iki görevi bir kişinin yürütmesi haksızlık olur.

 

Not: Ayrıca bayilerinize (müşterilerinize) bakan satıcılarınızın tedarikçilerinizle satınalma ilişkisine girmesi sakıncalıdır. Ya tedarikçiden ya da müşteriden gelecek ahlaksız bir teklif sonrasında satıcınız sorumlu olduğu markayı da alarak kendisine bir firma kurabilir veya tedarikçisinin bazı ürünlerini kendi hesabına getirtip bayilerinize arka kapıdan satabilir veya size gölge rakip olabilir. Bu tip bir riski elimine etmek için satıcılarınızın tedarikçilerle ilişkisiniz kesmenizi öneririm. (Tedarikçilerin, bayilerin ve satıcıların %99 namuslu ve sadıktırlar, İşbirliklerine ve işyerlerine ihanet etmezler. Ama %1 ihtimali dikkate alarak satıcılarınızı satın alamdan ve tedarikçilerinizden uzaklaştırın.)

 

Pazarlama (bu blogda çokça bahsedildiği gibi) müşteri ihtiyaçlarını öngörüp anlayarak onlara değer sunmak ve bu değeri kârlı şekilde yönetmektir. Satış ise, pazarlama süreçlerinin ardından gelen, ürün veya hizmetin müşteriye fiziksel veya dijital olarak ulaştırılması ve satın almasının sağlanması sürecidir. Pazarlama, müşteri satın almadan önce aklını kazanmakla ilgilidir. Satış ise, müşterinin parasını kazanmaktır. Pazarlama uzun vadeli güven ve marka değeri kurarken, satış kısa vadeli hedeflere odaklanır. İyi bir satış için pazarlama, iyi bir pazarlama için de satış süreçlerinin birlikte çalışması gerekir.

 

Yabancı markaların Türkiye temsilcisi olan bir firmadaki pazarlama departmanı hem yurtdışı tedarikçilerle (marka sahipleriyle) uyumlu çalışmak, hem de Türkiye pazarının gereklerine göre markaların yerelleştirmesini yapması gerekir. Bu tür bir yapıda pazarlama departmanı, bir yandan marka sahiplerinin temsilcisi, bir yandan da Türkiye pazarının tercümanı gibi çalışır. Bu çift yönlü rol, hem stratejik zihin hem de yerel uygulama becerisi gerektirir.

 

Çoklu marka yönetimi yapan bir ticaret firmasında pazarlama departmanı, hem markaların global stratejilerine uyum sağlamak hem de yerel pazara uygun kampanyalar geliştirmekle sorumludur. Bu departman, markaların hedef kitlelerine uygun tanıtım faaliyetlerini planlar, dijital ve geleneksel mecralarda görünürlüklerini artırır, satış ekiplerini destekleyecek materyaller üretir ve distribütörlük ilişkilerini güçlendirecek iletişim stratejileri geliştirir. Aynı zamanda pazar araştırmaları yaparak rekabet analizleri sunar, yerel tüketici davranışlarını takip eder ve bu verilerle markaların Türkiye pazarındaki konumlandırmasını optimize eder. Pazarlama ekibi, hem markaların kurumsal kimliğine sadık kalmak hem de yerel dinamiklere göre esneklik göstermek zorundadır; bu da onları hem yaratıcı hem stratejik düşünmeye zorlar. Firmanın temsilcisi olduğu markaların sorumluluğu pazarlama departmanındaki marka yöneticilerine verilir.

 

Pazarlama departmanında istihdam edilecek marka yöneticilerinin yabancı dil bilen satış mühendislerinden seçilmesini öneririm. Satıştan anlayan, pazarı bilen, satış raporları hazırlayabilen, kampanya kurgulayabilen, bütçe hazırlayabilen, analitik zekaya sahip, pazarlama teorisine meraklı, tercihan dijital pazarlama ve geleneksel tanıtım faaliyetlerine hakim kişilerden seçilmelidir.

 

Marka yöneticileriniz tedarikçilerle aranızdaki her türlü ticari bilgiye hakim olmalıdır. Böylece tedarikçilerle daha doğru ve güçlü işbirliği yapmanızı sağlar. Teslim ettiğiniz markaların brüt karlılık hedeflerini gerçekleştirecek kişi marka yöneticisi olduğu için alış fiyatlarından, iskontolara ve resturnlere kadar her şeyi marka yöneticisi bilmelidir. Buna mukabil olarak marka yöneticileriniz de tedarikçilerle aranızdaki ticari bilgileri; ne şirketteki diğer çalışanlara ne de şirket dışındaki kişilere anlatmamalıdır. Zaten bu kanunen de yasaktır ve bu yasağın çiğnenmesi cezai müeyyide gerektirir.

 

Marka yöneticileri ile satış ekipleri arasındaki işbirliği, bir şirketin başarısı için kritik öneme sahiptir. Bu iki ekip, farklı uzmanlıklara sahip olsa da, ortak bir amaca hizmet ederler: markanın büyümesi, satışların artması ve müşteri memnuniyetinin sağlanması.

 

Her iki ekibin de ortak bir hedefi olmalıdır: Markanın başarısı. Bu, satış hedeflerine ulaşmak, marka bilinirliğini artırmak ve müşteri sadakatini sağlamak anlamına gelir. Ekipler arasındaki düzenli ve açık iletişim, işbirliğinin temelini oluşturur. Haftalık veya aylık toplantılarla satış ekibinin geri bildirimleri, pazar bilgileri ve zorlukları marka yöneticilerine aktarılırken, marka yöneticileri de yeni pazarlama planlarını, kampanyaları ve ürün bilgilerini paylaşır. Yeni ürünler, kampanyalar, fiyat değişiklikleri ve diğer önemli bilgiler düzenli olarak (e-posta, iç iletişim platformları, sunumlar) paylaşılmalıdır.

 

Satış ekibinin müşterilerden, pazardan ve rakiplerden topladığı bilgiler, marka yöneticilerine düzenli olarak aktarılmalıdır. Bu, pazar araştırmaları, müşteri anketleri veya doğrudan geri bildirimler yoluyla sağlanabilir. Marka yöneticileri, satış ekibinin geri bildirimlerine değer vermelidir. Alınan bilgilere dayanarak pazarlama stratejilerini, ürünleri veya satış süreçlerini ayarlamalıdırlar. Bu, satış ekibinin motivasyonunu artırır ve işbirliğini güçlendirir.

 

Yeni pazarlama kampanyaları, promosyonlar ve indirimler hakkında satış ekibine önceden bilgi verilmelidir. Kampanyaların hedefleri, süreçleri ve satış ekibinden beklentiler net bir şekilde anlatılmalıdır. Pazarlama kampanyaları, satış ekibinin katılımıyla ortak olarak planlanmalı ve uygulanmalıdır. Satış ekibinin kampanyalara dahil edilmesi, motivasyonu artırır ve kampanyaların başarısını destekler. Pazarlama kampanyalarıyla uyumlu satış hedefleri belirlenmeli ve satış ekibini teşvik edecek ödül ve prim sistemleri oluşturulmalıdır. Pazarlama kampanyalarının satışlardaki etkileri düzenli olarak takip edilmeli, analiz edilmeli ve sonuçlar satış ekibiyle paylaşılmalıdır.

 

Marka yöneticileri, satış verilerini (satış miktarları, gelir, müşteri bilgileri) düzenli olarak satış ekibiyle paylaşmalı, böylece ekibin performansını ve pazarlama faaliyetlerinin etkisini daha iyi değerlendirmesini sağlamalıdır. Satış ekibinden toplanan pazar verileri (müşteri tercihleri, rakip analizi, pazar trendleri) marka yöneticileri tarafından analiz edilmeli ve pazarlama stratejilerinin geliştirilmesinde kullanılmalıdır.

 

Her iki ekip de düzenli performans raporları hazırlamalıdır. Bu raporlar, satış hedeflerine ulaşma durumu, pazarlama kampanyalarının etkinliği ve müşteri memnuniyeti gibi metrikleri içermelidir. Satış verileri, pazar araştırmaları ve müşteri geri bildirimleri, her iki ekibin de daha iyi kararlar alması için birlikte analiz edilmelidir. Bu, daha doğru hedef kitle segmentasyonu, etkili pazarlama mesajları ve başarılı satış stratejileri oluşturulmasına yardımcı olur.

 

Marka yöneticileri ve satış ekipleri arasındaki işbirliği, açık iletişim, ortak hedefler, entegre pazarlama ve satış süreçleri, veri paylaşımı, net rol tanımları ve müşteri odaklı bir yaklaşım üzerine kurulmalıdır. Bu işbirliği sayesinde markalar daha başarılı olur, satışlar artar ve müşteri memnuniyeti sağlanır.

 

Eğer teknik ürünler (örneğin makinalar) üreten bir firmanın markasının temsilcisiyseniz, bu ürünlere dair kurulum, bakım ve onarım hizmeti vermek üzere satış sonrası hizmetler (SSH) de kurgulamanız gerekir. Ayrıca yeterli yedek parça bulundurmanız, teknisyen/tekniker istihdam etmeniz de gerekir. Kurulum ve arızalar için müşterilerinize hızlı geri dönüş yapmanız gerekir. Marka yöneticileri sadece satışı değil müşteri memnuniyetini de gözetmeli SSH’ın doğru ve etkin kurgulanmasına destek olmalıdır.

 

Özetle; ticaret firmaları, temsilcisi oldukları yabancı markaları pazarlarken hem markanın global vizyonunu korumalı hem de yerel pazarın dinamiklerine uygun stratejiler geliştirmelidir. Bu süreçte öncelikle markaların güçlü yönlerini ve farklılaşma noktalarını iyi analiz etmeli, ardından bu değerleri yerel tüketiciye etkili şekilde anlatacak iletişim dili ve kampanyalar oluşturmalıdır. Satış tarafında ise, ürünlerin doğru kanallarda konumlandırılması, bayi ve distribütör ağlarının etkin yönetimi, satış ekiplerinin markaya dair bilgiyle donatılması ve satış sonrası destek süreçlerinin iyi kurgulanması gerekir. Ayrıca, pazarlama ve satış ekipleri arasında güçlü bir koordinasyon sağlanarak, sahadan gelen geri bildirimlerle stratejiler sürekli güncellenmelidir. Bu yaklaşım, hem markaların pazardaki sürdürülebilirliğini sağlar hem de ticaret firmasının güvenilir bir iş ortağı olarak konumlanmasına katkı sunar.


1 Ağustos 2014 Cuma

Marka Yönetiminde Başarılı Bir Örnek: Madame Coco


Marka yönetimine dair bir sürü yazı yazıp da marka yönetiminde başarılı olan bir örneği enine boyuna ele almamak olmaz. Yakın zamanda kurulan ve kısa sürede markalaşabilen bir markayı ele almak da daha doğru olur. Yoksa yıllardır piyasada var olan ve arkasındaki devasa sermaye olduğu için “dura dura markalaşan” markalardan birini ele almak kolaycılık olurdu. Ayrıca, marka yönetiminin tüm kurallarını yerine getirerek kısa sürede başarılı olan bir markadan bahsedelim ki, sittin senedir piyasada olmalarına rağmen bu başarıya ulaşamamış markalarımız da ders çıkarsın.

Bu yüzden örnek olarak Madam Coco’yu seçtim. İsmi, logosu, ürün gamı ve mağaza dekorasyonu ile konumlandırma bütünlüğü ve tutarlılığı olan ender markalardan birisi olduğu gibi, bana göre pazarlama karmasını da (4P: Product, Price, Place, Promotion) başarılı bir şekilde yönetmektedir.


Ana ürün grubu ev tekstili olan ama mağazalarında mini ev aksesuarları ve kozmetik ürünler de sunan Madame Coco 3 yılda 130 mağazaya ulaşmayı başarmıştır. Çoğu AVM’lerde olan mağazalarıyla ev tekstili ve aksesuarları satabilerek ayakta kalabilmenin ötesine geçip sürdürülebilir büyüme yakalayan ender markalardandır. Üstelik Madame Coco’nun kendi üretimi de yoktur. Mağazalarında sunmayı düşündükleri tüm ürünleri çok titiz bir süreçten geçerek belirleyen, seçen, alan veya fason ürettiren bir markadır. Birçok ürününü de yurt dışından tedarik etmektedir.

(Madame Coco markasının sahibi 2011 yılın Ocak ayında kurulan DEHA MAĞAZACILIK EV TEKSTİLİ ÜRÜNLERİ SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’dir.)

Madame Coco 3 yılda, yıllardır ev tekstilinde olan Zorlu Grubu’nun (Taç ve Linens mağazalarıyla) yapamadığını başarmıştır. Kendisinden önce piyasaya çıkan Özdilek, BrillantHome, Karaca, Penelope, Chakra, İssimo, Days in Colors, Sarev, English Home gibi markaları 3 yıl gibi kısa bir sürede “marka bilinirliği” ve “satış noktası sayısı” gibi alanlarda geçmeyi başarmıştır.

(Yazının burasında English Home’u Madame Coco’dan daha başarılı bulanlara bir bilgi: Madame Coco markasından yaklaşık 4-5 yıl önce hayatına başlayan English Home’u kuranlardan İlhan Tanacı 2009 senesinde bu markadaki hisselerini satmış ve ardından Madame Coco markasını yaratmıştır. Pazarlama zekası ve marka yönetim bilgisi/becerisi yüksek olan bu dahi girişimci ile hiç tanışmadığımı ve şirketlerine danışmanlık yapmadığımı bilmenizi isterim. Danışmanlık yaptığı markalara övgüler düzen makaleler yazan danışmanlardan olmadığımı bilirsiniz)

Bu başarılı markadan ders çıkarabilmek için sorulması gerek soru şu; Madame Coco nasıl bu kadar kısa sürede markalaşabildi ve yaygınlaşabildi? Bu sorunun cevabını başlıklar halinde size aktarmak istiyorum.

Doğru Konumlandırma
Yıllardır, biz marka danışmanları ne diyoruz; Konumlandırma kısa yoldan sizi markalaşmaya götüren en önemli yatırım aracıdır. Doğru bir konumlandırmanız varsa hızla markalaşırsınız. Mademe Coco markasının bütüncül ve tutarlı bir marka konumlandırması vardır. Deşelim; Madame Coco bir Fransız markası gibi davranır. Adeta Parislidir (Parizyen / Parisienne). Mağaza ambiyansı ve ürünleriyle adeta Paris’teki köklü bir mağazaya girmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Mağazalarındaki lavanta kokuları da Fransa çağrışımı yapmaktadır. (Fransa’nın milli çiçeği denebilecek olan lavanta, Fransız parfümlerinin de ana koku maddesidir. Madame Coco mağazalarında her dönem lavanta kokan ürünler vardır ve tüm mağazaları bu yüzden lavanta kokar.) Bir zamanlar web sitesinde Edith Piaf’ın Milord şarkısını çalarak Fransız algısını daha da köpürtürlerdi. (Şimdi neden müzik yok anlayamadım) 

Hemen hemen herkesin hemen fark edebileceği gibi adı da Fransızcadır. Madame Coco tabelasını gören, bu markanın ismini duyan herkes Fransız markası zanneder. Fransa’dan gelen ev tekstili modası ve ürünleri satıldığını düşündürten sinyallerle doludur Madame Coco. (Belki de bu algıyı bozmamak için marka yaratıcıları etrafta pek gözükmez, web sitesinde ne zaman nerede kurulduğundan bahsetmez, internette marka tarihçesine dair bir şey bulunmaz.)


Madame Coco’nun herhangi bir mağazasına veya web sitesine girerseniz de bu Fransız havasını hemen sezinlersiniz. Mağaza dış cephesi Paris’te 200 yıldır var olan köklü mağazaların dış cephesine benzer. İçerideki mağaza mobilyaları da köklü bir Fransız mağazasının yeni/modern yorumu gibidir. İçerideki reyon bölmeleri çıkıntılı hatlara sahiptir ve bir saray odasını andırır. Reyon isimleri el yazısına benzer bir fontla belirtilir. Tipografiden oluşan logosu 100 yıl önceki markaların fontlarına benzemektedir.




Ürünleri ise klasik ev tekstili üreticilerininkinden farklıdır. Ülkemizde, bundan 10-15 yıl önce geniş yığınlar klasik Anadolu tarzı nevresim, çarşaf, pike, yorgan, perde, havlu, bornoz alırken English Home ile başlayan bir akımla Avrupa tüketicisi tarzında ev tekstiline merak başlamıştır. İnsanlarımız artık evlerine güzel buldukları her şeyi almıyorlar, evlerini bir tema içinde döşemek istiyorlar. Bu yüzden ürünleriyle bir tema kombinlenebilen, Avrupai temalar sunan markalara/mağazalara yöneliyorlar. Özellikle yeni nesil ev tekstili tüketicilerinin English Home ve Madame Coco gibi mağazalara yönelmelerinin sebebi budur. Madame Coco da evlerinde tema bütünlüğü oluşturmak isteyen tüketicilere her dönem cazip gelecek “klasik/romantik dönem Fransız desenlerinden etkilenerek hazırlanmış” koleksiyonlar sunmaktadır. 

Ben, 1750’li yıllarda yaşamış Fransa Kraliçesinin yaşam hikâyesini anlatan ve 2006 yılında vizyona giren “Marie Antoinette” isimli filmin konseptinin, bu filmde kullanılan doku ve kumaşların Madame Coco konumlandırmasına ve ürünlerine ilham verdiğini düşünüyorum. Sanki bu filmden alınmış kareler Madame Coco’nun konsept çağrışımlarını (concept board) oluşturmuş.


Madam Coco web sitesinde (http://www.madamecoco.com/hakkimizda.asp?inf=1) kendisini şöyle tanımlıyor: “Madame Coco, pamuğun duygulara hitap eden yumuşak dokunuşunu kendine özgü şiirsel yorumu ile evlerinize ılık bir esintiyle taşıyor. Elegant çizgisini, doğanın huzur veren renkleriyle birleştiriyor. Paris kokan dükkanlarında her mevsimin alışkanlığı olacak bir ev tekstil ve giyim klasiği sunuyor.”

Bu tanımlamadan ve markanın fiziki duruşundan da anlaşılacağı gibi “Fransızlık ve 1700’lü yıllara ait elegantlık” Madame Coco’nun konumlandırmasının özüdür. İnternette Madame Coco hakkında insanların yorumlarına bakarsanız, Madame Coco’nun bu yalın ama oldukça güçlü çağrışımları olan “konumlandırmasını” hedef kitlesine aktarabildiğini görürsünüz. (Darısı; yola çıktıktan sonra konumlandırma belirleyip de, kendisine diktiği konumlandırmanın içine sığamayan markaların başına.)

Avantajlı İsim
Hep dediğimiz gibi önce markanızı yıllarca taşıyacak bir konumlandırma belirleyeceksiniz, ardından isminize karar vereceksiniz.  Yoksa ismi konumlandırmasına uymayan, altı kaval üstü şeşhane olan markalardan biri konumuna (yoksa konumsuzluğuna mı demeliydim) düşersiniz. Konumlandırma özü “Fransızlık ve 1700’lü yıllara ait elegantlık” olan bir marka yaratacaksanız adı elbette Fransızca olmalıdır. Madame Coco ismi bu yüzden çok doğru bir seçimdir. Hele hele .com uzantısı boş bir isim seçmeleri da oldukça avantajıdır. Bu markanın global olma ve Fransız algılanma amacına da yardım etmektedir.

İsmi kelime kelime analiz edecek olursak: Hedef kitlesi %99 oranında kadın olan bir markanın adının “Madame” kelimesiyle başlaması son derece zekice bir yaklaşımdır. Bu kelimenin kadın anlamına geldiğini Zimbabwe’deki ilkokul çocukları bile bilir. “Coco” kelimesi biraz “kokoş” kelimesini ve çokça da “Coco Chanel” markasını çağrıştırmaktadır. (Kokoş; aşırı süslü, birbirine uyumsuz giysiler giymeyi seven zengin kişi anlamına gelirken, Coco Chanel de 1900’lerin başında Coco Chanel isimli tasarım ve trend dehası bir kadın tarafından yaratılan dünyaca ünlü lüks moda ve kozmetik markasıdır.) Yani Coco kelimesi üst segmente dair çağrışım yapmaktadır. Bu da ismin avantajlarındandır.

Ama bence marka isminin en büyük avantajı “Madame Coco” isminin; tarihi bir kişiliği, Avrupa’ya ait tarihi bir akımı, bir tasarımcıyı, bir tarzı ifade ediyormuş hissi vermesidir. Bu isim markalaşmaya 1-0 önde başlamalarına yol açmaktadır.  

Titiz Hesaplara Dayanan Mağazalaşma Stratejisi
Konumlandırmanız, ürün gamınız ve isminiz yıllara meydan okuyacak kuvvette olsa da, bir mağaza markası üretebileceği ciro ve brüt kar üzerinden mağaza metrekaresine ve mağaza işletme giderlerine karar verip mağazalaşmalıdır. (Ya da tam tersi.) Yoksa ortaya birbirinden farklı büyüklüklerde olan ve farklı hedef kitle lokasyonlarında bulunan mağazalar ortaya çıkabilir.

Madame Coco sizlerin de kolayca fark ettiği gibi AVM’lerde mağazalaşmayı tercih etmekte ve ortalama 80-100 metrekarelik mağazalar açmaktadır. Madame Coco’nun bir mağazasında ortalama aylık 100 bin TL ciro ve %50 brüt kar ve %10 da mağaza faaliyet karı üretebildiğini tahmin ediyorum/edelim. Bu da 130 mağazada aylık 1,3 milyon TL faaliyet karıdır ki, bunun büyük bir kısmı merkezin yönetim/pazarlama giderleri ile yeni mağaza yatırımlarına harcanmaktadır. Marka matematiğini daha kolay anlayabilmeniz için aşağıdaki gibi bir tablo hazırladım.  

Mağaza
Sayısı
Mağaza
Cirosu
Brüt
Karlılık
Brüt Kar
Kiralama
Giderleri
Personel
Giderleri
Diğer
Giderler
Mağaza
İşletme
Giderleri
Mağaza
İşletme
Giderleri
Mağaza
Faaliyet
Karı
Mağaza
Faaliyet
Karı
           1  
           100.000  
50%
          50.000  
          26.000  
          10.000  
         4.000  
          40.000  
40%
          10.000  
10%
      130  
     13.000.000  
50%
    6.500.000  
    3.380.000  
    1.300.000  
    520.000  
    5.200.000  
40%
    1.300.000  
10%


Madame Coco’nun rakamları yukarıdaki gibi olmasa da, mağaza matematiğinin temeli yukarıdaki tabloya dayanır. Bir yandan markanızın konumlandırmasını belirlerken, öte yandan; ne tip lokasyonlarda, kaç metrekarelik mağazalarda, ne kadar ciro, brüt kar ve faaliyet karı üretebileceğinizi hesaplamanız gerekir. Yani hayata geçirmeyi planladığınız yeni markanızın konumlandırması üzerinde çalışırken, sürdürülebilir büyüme simülasyonları da yapmalısınız.  Simülasyonda mağazalarınız aracılığıyla ürettiğiniz faaliyet karlarıyla büyümekte olan firmanızın/markanızın tüm ihtiyaçlarını karşılayıp, geriye tatmin edici kar edip edemediğinize bakmalısınız. Simülasyonda tatmin edici kara ulaşıncaya kadar konumlandırmanızda revizyonlar, ince ayarlar yapmalısınız.

Ölçek ekonomisinden faydalanmak ve satılan malların maliyetini düşürmek için her bir üründen yüksek miktarlarda üretmeli veya ürettirmelisiniz. Madame Coco’nun sahipleri bu gerçeği çok iyi bildikleri için hızla mağaza sayılarını artırarak (ortalama ayda 3,5 mağaza açarak) daha büyük bir satın alma kapasitesine ulaşıp, en iyi tedarikçilerden, en avantajlı fiyata ürün alma düzeyine ulaştıklarına eminim.

Marka matematiği ve mağazalaşma stratejisi başarılı olduğu için Madame Coco bu kadar hızlı markalaşabildi. (Benim bildiğim kendi yağıyla kavrulan ve sürdürülebilir büyümesi olan bir marka Madame Coco. Farklı bir bilgisi olan varsa lütfen beni bilgilendirsin.) 

İyi Planlama
Markalaşma ve mağazalaşmak için iyi planlama şarttır. İşe başlamadan önce ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı, ne zaman yapacağınızı, kaça yapacağınızı ve karşılığında ne kazanacağınızı iyi planlarsanız hatalarınız azalır. Doğru konumlandırma çalışması ve titiz marka matematiği hesaplaması bu yüzden önemlidir. Perakendecilikten üretilen her türlü karı doğru yere yatırmanıza yardımcı olur. Birçok perakende markası yola çıktıktan, hatta epey yol aldıktan sonra “aaa, yanlış yapmışız” diyerek ya ismini değiştirmekte, ya logosunu yenilemekte, ya mağaza dış cephesini veya dekorasyonu revize etmektedir. Basit gibi görünen bu değişiklikler bin bir güçlükle elde edilen karları alıp götürmektedir. Bu yüzden perakende markası yaratırken işin en başında doğru konumlandırma ve her yıla girerken de doğru iş planları ortaya koymalısınız. Bunu yapabilirseniz iki ileri bir geri gitmezsiniz. Böylece hızınız da kesilmez.

Üç yılda 130 mağazaya ulaşan ve ilk mağazasıyla son mağazası aynı konsepte sahip olan, belirgin yenilemelere gitmek zorunda kalmayan Madame Coco’nun planlamada da başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynakları Doğru Yere Harcamak
Her bir mağazanın kendisi en önemli reklam mecrasıdır. Tüketiciler sizin mağazalarınızı ne kadar çok yerde görürse sizi o kadar prestijli marka olarak algılar, hafızasına kaydeder, mağazanızı gezmek ister. Her bir mağaza marka bilinirliğine bildiğiniz tüm tanıtım faaliyetlerinden daha çok etki eder. Bu yüzden perakende markalarının reklamlarını medyada ürün/hizmet markalarından daha az görürüz.

Şu ana kadar Madame Coco markasını medyada çok görmememizin sebebi, tüm mağazalarından elde ettikleri faaliyet karlarının önemli bir bölümünü yeni mağazalar açmaya ayırmalarından kaynaklanıyordur. Mağaza sayısı arttıkça elde edilecek faaliyet karları artacağı için, her mağazayla birlikte reklama/tanıtıma ayrılan bütçe de artacaktır. Doğru olan da budur.

Marka yönetiminden, perakendecilikten ve pazarlama planından bihaber olan hayalperest yeni yetme perakende markaları ise henüz yeterli mağaza penetrasyonuna ulaşmadan reklama/tanıtıma devasa bütçeler yatırarak risk almakta, bekledikleri cirolara ulaşamadıkları için de tökezlemekte veya iflasa sürüklenmektedirler. (Şansları varsa ya bir ortak bulabilirler ya da markalarını satın alacak bir yatırımcı.)  

Hedefledikleri mağaza penetrasyonuna ulaştıktan sonra Madame Coco markasının reklamlarını medyada daha çok göreceğimizden eminim. Bu güne kadar göz boyayan reklamcılara aldanıp elde ettikleri faaliyet karlarını reklama gömmemeleri, Madame Coco’nun başarısındaki bir başka etmendir.

Sadık Ziyaretçi Getiren Kampanya Sürekliliği
Yazının burasında Madame Coco’dan uzaklaşıp Tchibo markasına değinmek istiyorum. (Aslında bir yazıyı da marka yönetiminde harikalar yaratan bu perakende markası hak ediyor.) Tchibo 50-60 metrekarelik mağazalarında müşterilerine yenilikçi ve kaliteli ürünler, kafe ortamı, lezzetli kahveler ve birbirinden estetik kahve makinaları sunmaktadır. Sadık ziyaretçileri olması için her mağazadaki ürün gamını bölüm bölüm her hafta yenilemektedir. Böylece Tchibo’dan bir iki defa alışveriş yapan birisi, AVM’ye gittiğinde alışveriş yapacağı yoksa bile “Tchibo’da yeni ne var bir bakalım” diyerek içeri dalmaktadır. Zaten bir insan bir mağazadan içeri giriyorsa büyük bir ihtimalle alışveriş yapacak demektir. Perakendecilikte en büyük yarış da mağazadan içeri müşteri sokmakla ilgilidir.

Madame Coco da mağazasından içeri daha fazla tüketici sokmak ve sadık ziyaretçisi olacak tüketiciler edinmek için sürekli olarak yüksek indirimli kampanyalar düzenlemektedir.

Madam Coco mağazasının camlarında (yandaki resimdeki gibi) yüksek indirim oranlarıyla kampanya yapıldığını gören tüketiciler de bu kayıtsız kalmıyor ve içeri giriyor.

Peki Madame Coco bu kadar yüksek indirim kampanyalarını nasıl yapabiliyor? Çünkü mağazasına sürekli yeni ve sınırlı sayıda ürün soktuğu için pahalı fiyatlama yapıyor. Tutan ürün pahalı (karlı) fiyattan hemen eriyor. Erimeyenler için %50+%20, %50+%50, %70+%20 gibi kampanyalar düzenliyor. Dolayısıyla vitrin camlarında sürekli bu indirim yüzdelerini görüyor ve kayıtsız kalamayıp içeriye giriyorsunuz.


Madame Coco’nun marka yönetiminde başarılı olduğuna dair daha pek çok örnek ve kanıt verebilirim. Ama en önemli kanıt marka değerlerini hızla yükseltmeye çalışmalarından kaynaklanıyor. Marka yönetiminin esası da aslında budur. Sadece ürün ve hizmetlerinizi daha çok ve daha karlı fiyattan satmak içim markalaşmazsınız. Bir gün markanızı da satabileceğinizi göz önüne alarak markalaşmaya çalışır ve marka yönetiminin kurallarını yerine getirirsiniz.

Bir markayı satma tadına varan bir girişimcinin yarattığı yeni markada da aynı hedefi olduğunu düşünürüm. Bu yüzden Madame Coco’nun ileride çok güzel bir fiyattan yabancılara (özellikle de paralı Arap şeyhlerine) satılabileceğini öngörebiliyorum. Bu yüzden marka yönetiminde oldukça başarılı gidiyor olabilirler. Hatta bu uğurda belli bir miktar kredi bile kullanılabilir. Çünkü marka satın almak için aportta bekleyen yatırımcılar borçsuz bir şirket değil markalaşmış ve yaygınlaşmış bir markayı almayı tercih ederler. Özellikle perakendecilikteki marka/firma el değiştirmelerine bakacak olursanız piyasaya ve bankalara tonlarca borcu da olsa yaygın mağaza ağı olan ve marka bilinirliği yüksek markaların kolayca satılabildiğini görürsünüz.

Yalnız Madame Coco markası satılacaksa iyi bir fiyattan talibi olması için yurt dışında da mağaza sayısını 100’ün üzerine çıkartması şart. Tabii her ülkede numune mağaza açmak yerine 2-3 ülkede adam gibi mağazalaşması daha fizıble olacaktır. (Marka yönetiminde bu kadar başarılı olan bir firmaya böyle bir uyarıda bulunmam gerekmez ama ufak da olsa eksik taraflarını gördüğüm için dayanamadım öğüt verdim. Danışman refleksi :)  

Not: Madame Coco’ya yakıştıramadığım ve acilen el atmalarında fayda gördüğüm konular:

·         Logonun ve tipografinin hangi alanlarda (ebatlarda) nasıl kullanılacağı da bir standarda bağlanmalıdır. Ürünlerin üzerinde ve internette Madame Coco’ya dair birden fazla logo bulunmaktadır. Bu logoların birbirlerinden büyük farkları olmasa da, bu durum marka yönetimini başarıyla yürüten bir markaya yakışmamaktadır.



·         Madame Coco’nun yeni yeni etrafta görmeye başladığımız ilanlarında da bir tasarım birliğine gitmesinde fayda var. Öyle ki; insanlar ilandaki logoyu görmeseler dahi ilanın Madame Coco’ya ait olduğunu anlamadırlar. İyi bir reklamcıya sorarlarsa ne demek istediğimi daha iyi anlarlar.


·         “Kokocum” ile markaya seslenilen reklam filmleri Madame Coco’nun bin bir emekle hazırlanan ve yerleştirilen güzelim marka konumlandırmasına atılan bir gol olmuş. Bu kadar avam bir yaklaşım hiç yakışmamış Madame Coco’ya. Bu lekeyi temizlemek uzun zaman alır. (Bkz: http://www.youtube.com/watch?v=6paiEjVIVoY) Neyse ki, bu reklam filmleri pek fazla yer almadı TV kanallarında. Reklam ajansına Madame Coco konumlandırması tekrar anlatılmalı ve bu konumlandırmayla tutarlı reklam hazırlamaları talep edilmeli.

·         Madame Coco’nun birçok mağazasında çalışanlar çok sevimsiz ve soğuk. Elbette marka duruşuna uygun davranmaları, aşırı sıcak olmamaları gerekir. Marka konumlandırmalarına uygun olarak mağaza personelinin müşterilere karşı (düzeyli ve hizmetkar olmak şartıyla) arogan tavır sergilemelerinde bence bir sakınca yok ama asla soğuk ve küstah olmamaları gerekir. Marka konumlandırmasını da anlatan bir eğitim bu sorunu düzeltir.

·         Sanal mağazalarının sürekli aksaması, önce stoklarında olmayan ürünleri satıp sonra düzeltmeye çalışmaları, teslimatlarını geciktirmeleri gibi nedenler affedilir gibi değil. Bu alanda hemen bir iyileştirme projesi yürütmeliler. En büyük ve en karlı mağaza sanal mağazadır. Buradaki aksaklıklara karlılığa çok olumsuz etki eder. (Sanal mağazasının tasarımı ve içeriği de zayıf. Daha estetik ve daha doyurucu bir site olmalı)  

·         Hedef kitlesinde olan olmayan herkese, bıktırıcı frekansta SMS atmaları da çok yanlış. Sanırım izinli pazarlama denen kavramdan haberleri yok. Madam Coco adını duymamış, mağazasının önünden geçmemiş, liseli erkeklere bile SMS gönderebilmekteler. Sadece kendilerinden alışveriş yapan ve böylece müşteri cari kartı açılan ve de kendisinden izin alınan müşterilerine SMS göndermelidirler.

·         Müşteri şikayetlerini iyi yönetemiyorlar. Şikayetvar.com sitesinde haklarında yüzlerce etten püften şikayet var. Şikayetçilerle tek tek görüşüp gönül almaları gerekir.


Özetle; başta Madame Coco markasının yaratıcısı İlhan Bey olmak üzere, bu markaya emeği geçen tüm çalışanlarını ve tedarikçilerini kutluyorum. Başarılı marka yönetimine dair güzel bir örnek oldukları için tebrik ederim.


Web sitem: www.muratsaylan.com