Mali Veriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mali Veriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2024 Salı

Patronların Odaklanması Gereken Mali Veriler

 

Günümüzde şirket büyütmek ya da ayakta tutmak, sadece iyi ürün üretmekle ya da iyi hizmet vermekle olmuyor. Mali tabloları okuyamayan, nakit akışını planlayamayan, kârlılık analizini yapamayan patronlar, işletmelerinin geleceğine yön veremez.

 

Finansal verileri anlamadan şirket yönetmek, gözleri bağlı araba kullanmaya benzer. Patron olarak mali verileri talep etmeniz, incelemeniz ve anlamanız, şirketinizi kontrol altında tutmanızı sağlar.

 

Patronlar genellikle satışlara (alınan siparişlere veya kesilen faturalara), gelen paraya (tahsilatlara), alacaklara ve yapılacak ödemelere odaklanırlar. Zaten pek çoğu gününü ödeme denkleştirmeyle geçirir. Pek azı işine, işini/kurumunu geliştirmeye, yenilik (inovasyon) yapmaya, sektörünü ve rakiplerini incelemeye, müşteri beklentilerini anlamaya odaklanır.

 

Mikro işletme sahibi patronlar (yani esnaflar) mali veri takibini genellikle nakit bazlı yapar. Sadece alacaklarına ve borçlarına odaklanır. Defter üzerinden alacak vereceğini takip eder. Daha derinine inmez. Günü kurtardıysa daha fazla mali veriye bakmaya gerek duymaz. Alacağı varsa telefon açar, borcu varsa telefona çıkmaz. Biraz iyi olanı Excel’de carilerinin (müşteri ve tedarikçi hesaplarının) cirolarına da bakar. Kime çok satmış, kime az satmış, kimden çok almış, kimden az almış bir göz gezdirir. Mali müşaviri vardır, ona kestiği faturaları ve aldığı faturaları gönderir. Sonra ne kadar KDV ve stopaj çıktığını öğrenir. Çıkan rakamları da kuzu kuzu öder. Gelen ve giden faturaların eksiksiz gönderildiğinden ve eksiksiz işlendiğinden emin olmak gibi kaygısı veya çabası yoktur. Geçici vergisini ve kurumlar vergisini de kuzu kuzu öder. Bu vergilerin belirlenmesine neden olan beyannameleri mali müşavirinden talep etmek aklının ucundan geçmez.

 

Esnaftan hallice olan orta ölçekli firmalarda (KOBİ’lerde) da mali verilere dair bilinç çok fazla değildir. %50’si esnaflar gibidir. Diğer KOBİ patronların büyük kısmı finansal verilere önem verir ama bu metodik ve derinlikli bir odaklanma şeklinde değildir. Daha çok nakit durumu, ciro, kar-zarar gibi yüzeysel göstergelerle ilgilenirler. Detaylı finansal analiz, oran analizi, bütçeleme gibi konulara genellikle yeterince vakit ayırmazlar. Bazı araştırmalara göre KOBİ patronlarının %60’ının finansal rapor okumada yetersiz olduğu, %70’inin bütçe ve finansal planlama yapmadığı görülmüştür.

 

KOBİ’lerin muhasebecileri veya muhasebe departmanları vardır ama muhasebeyi daha çok “vergi takipçisi ve beyannameci” olarak görme eğilimindedirler. Raporlama, denetim ve karar süreçlerine muhasebeyi sokmazlar. Çoğu KOBİ, muhasebecisini yalnızca; KDV, Muhtasar, SGK gibi beyanname hazırlamak, vergi cezası çıkmasın diye evrak düzeni kurmak, bordro ve işe giriş/çıkış işlemleri için kullanır. Muhasebeci, sadece "kanuni yükümlülükleri yerine getiren biri" olarak algılanır, "vergi memurunun temsilcisi" gibi görülür.

 

Hoş, muhasebeci de pek farklı düşünmez. O da kendisini; irsaliye düzenleyen, fatura kesen, tedarikçilerden, alış-verişten, elektrik-su gibi aboneliklerden gelen faturaları kayda alan, bu belgeleri biriktirip mali müşavire gönderen, bankacılık işlemleri yapan, kasa tutan kişi olarak görür. Oysa muhasebenin işi çok daha stratejiktir.

 

Patronlar biraz bilgili muhasebecilerine genellikle "Şu fatura ne zaman kesilmeli?", "Bu harcamayı gider yazar mıyız?", "Kâr dağıtırsak ne olur?" gibi sorular sorar. Yine de veriye dayalı karar süreçlerinde aktif olarak kullanmazlar muhasebecilerini. Böyle olunca da muhasebeci sadece "sorulursa cevap veren" kişidir; stratejik katkı veremez.

 

Oysaki muhasebecilerine ve mali müşavirlerine doğru soruları sorabilseler, doğru raporları talep edebilseler, ölçerek yönetmeyi bilseler, mali verileri okumayı öğrenseler işe bakışları çok değişecek, işlerini daha iyi yönetebilecekler. İş hayatında 40.yılını kutlamış ama bilanço nedir bilmeyen patronlar gördüm ben. Mali verilerin neler olduğunu bilmeden, mali verileri yorumlamayı bilmeden şirketinizi kurumsallaştırmanız maalesef mümkün değildir. Bir zamanlar size çok kazandıran sezgilerinizle şirketinizin performansını anlamanız artık mümkün değildir. Rakipleriniz kılı kırk yararken, her türlü veriyi araştırıp, anlamlı bilgilere ulaşmaya çalışırken siz sadece bakiyelerle ilgilenerek bir yere varamazsınız, şirketinizi BOBİ yapamazsınız.

 

Büyük (kurumsal) firmaların patronlarının bazıları (özellikle yönetim kurulu başkanları veya CEO pozisyonundaki patronlar) genelde mali verilerle düzenli olarak ilgilenir. Bu ilgilenme, yönetim raporları, finansal tablolar, nakit akış analizleri ve KPI’lar (performans göstergeleri) üzerinden olur. Genellikle muhasebe/finans müdürlerinden raporlar alırlar ve karar alma süreçlerinde bu verileri kullanırlar. Yine de pek çok büyük işletme patronları KOBİ hatta esnaf düzeyinde mali verilerle ilgilenir. Mali veriler yalnızca “bir şeyler kötü gittiğinde” gündeme gelir. Veriye değil, sezgiye dayalı, tepkisel ve kısa vadeli kararlar alınır. Vergi odaklı düşünce yapısı, gerçek mali performans analizlerinin önüne geçer. (Vergiden kaçınma veya vergi kaçırma niyetleriyle mali verilere bakarlar.) Bilinçli olanları ise şirketini yönetmek ve büyütmek için hangi mali verilere bakacağını, muhasebesinden ve diğer yöneticilerden hangi mali verileri talep edeceğini bilir. Düzenli olarak mali raporları inceler. Hatta bizzat kendisi ERP’ye girerek bu raporların doğruluğunu teyit eder. Mali verilerin düzgün alınabilmesi için ERP’nin değerini ve ERP’ye doğru giriş yapılmasının önemini bilir. Hatta “dashboard” sistemleriyle özet verilere erişmek ister. Bu özet göstergelerde bir anomali varsa detaya girip incelemeyi bilir. Muhasebe departmanıyla birlikte maliyet kontrol sistemleri kurar, nakit akış projeksiyonu yapar, vergi optimizasyonuna zaman ayırır. Muhasebecisi “finansal koç” gibi çalışır, işletme performansına doğrudan katkı verir.

 

Firmaların büyük bölümü muhasebecilerini potansiyelinin çok altında kullanıyor. Oysa iyi kullanılan bir muhasebeci, sadece ceza önleyen değil, büyüme ve kârlılık sağlayan bir yol arkadaşıdır. Bu değişim için hem patronun bilinçlenmesi hem de muhasebecinin danışmanlık rolünü üstlenmeye hazır olması gerekir.

 

Bir şirkette muhasebenin temel görevleri, işletmenin finansal işlemlerini doğru ve sistematik bir şekilde kaydederek, bu bilgileri analiz etmek ve ilgili taraflara (işletme içi yönetim, dış kullanıcılar - yatırımcılar, vergi dairesi, bankalar vb.) anlamlı raporlar sunmaktır.

 

Bu görevler, şirketin büyüklüğüne ve yapısına göre farklı muhasebe bölümleri veya kişileri tarafından yerine getirilebilir (Genel Muhasebe, Maliyet Muhasebesi, Yönetim Muhasebesi gibi). Ancak temel amaç her zaman şirketin finansal sağlığını doğru bir şekilde yansıtmak ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmektir.

 

Pek çok şirketin muhasebesi “ön muhasebe” yapabilme kapasitesindeyken, pek azı “genel muhasebe” yapabilme kapasitesine sahiptir.

·         Ön Muhasebe, genellikle şirketin ana muhasebe departmanından (genel muhasebe) önce, işlemlerin ilk kez kaydedildiği ve belgelendirildiği süreçleri ifade eder. Daha çok günlük ve rutin finansal işlemlerin takibi ve organize edilmesi ile ilgilidir.

·         Ön muhasebe, genellikle daha az teknik muhasebe bilgisi gerektirir ve daha çok işlemlerin ilk kaydı, takibi ve belgelerin düzenlenmesi/organize edilmesi üzerine odaklanır. Bu ön muhasebe kayıtları ve belgeler, daha sonra genel muhasebe departmanı tarafından devralınır.

·         Genel muhasebe, ön muhasebeden gelen verileri kullanarak yevmiye, kebir gibi defterlere kayıt yapar, mizan düzenler, vergi beyannamelerini hazırlar, mali tabloları oluşturur ve yasal raporlama yükümlülüklerini yerine getirir. Yani, ön muhasebe genel muhasebenin veri kaynağıdır.

 

Orta ve büyük ölçekli pek çok firmada finans bölümü de vardır. Bunlar birbirine yakın (bağlı) çalışsa da, farklı temel görevlere ve odak alanlarına sahiptirler. Muhasebe daha çok geçmişteki finansal işlemlerin kaydedilmesi ve raporlanması ile ilgilenirken, Finans departmanı daha çok gelecekteki finansal kaynakların yönetimi, planlaması ve değer yaratma üzerine odaklanır. Muhasebe, bir şirketin finansal tarihini doğru bir şekilde kaydeder. Finans ise bu tarihi temel alarak şirketin finansal geleceğini planlar ve yönetir. Muhasebe, finans için gerekli olan temel ve güvenilir veriyi sağlar. Finans ise bu veriyi yorumlayarak ve analiz ederek işin "nasıl daha iyi para kazanabileceği", "nereye yatırım yapması gerektiği" veya "nasıl daha az riskle çalışabileceği" gibi stratejik sorulara cevap arar. Her iki departman da bir şirketin sağlığı ve başarısı için hayati öneme sahiptir ve genellikle yakın işbirliği içinde çalışırlar. Büyük şirketlerde bu iki departman ayrı olabilirken, küçük şirketlerde tek bir kişi veya ekip hem muhasebe hem de finans görevlerini üstlenebilir.

 

Finans şirketin ihtiyacı olan nakdin düzenli akmasından, nakit sıkışıklığı yaşamamasından da sorumludur. Geliyorum diyen nakit darlığını öngörerek fon yaratmaya çalışır. Bu fonlar; alacakları tahsil etmek, müşterilerden avans almak, nakit artırıcı kampanyalar düzenlemek, borç bulmak, kredi çekmek veya şirketin duran varlıklarından bazılarını nakde çevirmek şeklinde olabilir.

 

Şirketin bütçesini hazırlamak da, ürünlerin fiyatlarını belirlemek de finans departmanının sorumluluğundadır. Ürünlerin perakende satış fiyatlarını, bu fiyatlardan müşteri gruplarına yapılacak indirim ve iskontoları belirlemek de finansın sorumluluğundadır. Onun yapacağı detaylı fiyatlandırma çalışması neticesinde şirket kar üretebilmelidir. Elbette bu, bütçe yapılırsa mümkün olur. Yani finans bölümü geleceğe dair gelir-gider hedeflerini koymalı, buradan da hissedarları tatmin edecek kar hedefi çıkarmalıdır. Sonra da bu bütçeye uyulup uyulmadığını takip etmelidir.

 

Bir de firmaların mali konularda destek aldığı mali müşavirler vardır. İki tür mali müşavir vardır. Mali Müşavir (SMMM) ve Yeminli Mali Müşavir (YMM), Türkiye'de işletmelerin mali, vergisel ve finansal işlemlerini mevzuata uygun şekilde yürüten, denetleyen ve raporlayan meslek mensuplarıdır. Her ikisi de serbest muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleği kapsamındadır ancak yetki ve sorumlulukları farklıdır. Türkiye’de yürürlükte olan Vergi Usul Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlar gereği birçok şirket için Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) ile çalışmak yasal bir zorunluluktur. YMM ile çalışmak, her firma için zorunlu değildir, ancak bazı özel işlemler için zorunlu hale gelir.

·         SMMM: Şirketin günlük finansal, muhasebesel ve vergisel işlemlerini yürütür. Şirketin “iç muhasebe sorumlusu” gibidir.

·         YMM: Şirketin bu işlemlerinin doğru yapılıp yapılmadığını kontrol eder, tasdik eder ve devlet kurumlarına karşı resmi güvence sunar. “Dış denetçi” gibi çalışır. SMMM’lerden farklı olarak bazı resmi raporları imzalama yetkisine sahip, daha yetkin bir meslek mensubudur. YMM olmak için en az 10 yıl SMMM olarak çalışmak ve özel sınavı geçmek gerekir.

 

İşletmelerin en temel mali verileri Bilanço ve Gelir Tablosudur. Bu ikisini şirketler her üç ayda bir vergi dairesine (geçici vergi beyannamesi ile) bildirir. Daha doğrusu mali müşavirleri bildirir. Bu iki mali veriye ek olarak verilen birkaç bilgi ile birlikte mali kar ortaya çıkar ve şirketin ödemesi gereken geçici vergi hesaplanmış olur. Bu 2 tablonun yıl sonunda verileninden ise (Kurumlar Vergisi Beyannamesi) kurumlar vergisi belirlenmiş olur. Bu yıllık vergiden çeyrek dönemlerde ödenen geçici vergiler düşülür ve kalanı ödenir. Bu beyannameleri genellikle mali müşavirler hazırlar ve firmalara sadece ödeme emri dekontunu gönderirler. Firmalar da sadece ödemeyi yapar. Muhasebeleri dahi beyannameleri mali müşavirlerinden talep etmez.

 

Halbuki bu beyannamelerde bulunan bilanço ve gelir tablosu firmaların en temel KPI’larıdır, yani en kritik performans takip göstergeleridir. Patronlar bu tabloları her zaman talep etmeli, incelemeli ve anlamaya çalışmalıdır.

 

Biliyorum pek çok şirketin gayri resmi işlemleri var, dolayısıyla vergi dairesine beyan edilen bilançolar ve gelir tabloları gerçeği yansıtmamaktadır. Eğer öyleyse muhasebenizden veya mali müşavirinden gayri resmi mali verileri de içeren bilanço ve gelir tablosu da istemelisiniz. Böylece şirketinizin performansını ve bu performansın zaman içinde nasıl değiştiğini görebilirsiniz. Elbette en doğrusu gayri resmi işlemler yapmamanızdır. Çünkü daha az vergi vermek için maliyeyi kandırayım derken, siz kandırılıyor ve dolandırılıyor olabilirsiniz. Vergi kaçırayım derken paranızı ve malınızı çaldırıyor olabilirsiniz.

 

Vergi kaçırmak amacıyla yapılan gayri resmi işlemler (örneğin faturasız mal satmak, faturasız mal almak, kayıt dışı işçi çalıştırmak gibi uygulamalar) kısa vadede “nakit rahatlığı” sağlıyor gibi görünse de, uzun vadede işletme üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilir.

 

Kayıt dışı işlemler kısa vadeli “kâr” sağlasa da, işletmenin itibarını, sürdürülebilirliğini ve gelecekteki büyüme potansiyelini yok eder. Gayri resmi işlemleriniz varsa gerçek kâr-zarar tablosu hazırlamakta zorlanırsınız, muhasebeci size sağlıklı rapor veremez. Yasal olmayan veya kayıtdışı işlemler, gelir ve giderlerin doğru yansıtılmasını engelleyerek, işletmenin gerçek mali durumu gizler. Bu da mali tabloların yanıltıcı olmasına yol açar. Faturasız satışlardan dolayı alacaklarınızı doğru takip edemezsiniz. Bütçeli çalışma yapmakta zorlanırsınız. Bankalar bilanço bazlı kredi verir. Kârınızı küçük gösterdiğinizde kredi limitiniz düşer. Şirketinizin değeri doğru hesaplanamaz, çünkü belgelenmiş ciro, kâr ve varlık eksiktir. Şirketinize ortak bulmakta, ortak adayını ikna etmekte zorlanırsınız. Yatırımcılar ve bankalar, gayri resmi işlemler nedeniyle işletmenin güvenilirliğine inanmaz. Bu da finansman almakta zorluklar yaratır. Kurumsallaşma veya halka arz gibi hayalleriniz imkânsız hale gelir. Dolandırılmanız da muhtemeldir. Faturasız satışlarınızın tahsilatını kötü niyetli bir çalışanınız veya ortağınız yapıp cebe atabilir. Stoklarınızın kayıt dışı olduğunu bilen kötü niyetli çalışanlar ufak ufak stoklarınızı aşırıyor olabilir. Faturasız mal alan müşteriniz ödeme yapmaktan itina edebilir veya mal aldığını ispat etmenizi isteyebilir. Gayri resmi işlemlerinizden dolayı alacağınız cezaların büyüklüğünde bahsetmiyorum bile. (Gayri resmi faaliyetler, vergi kaçırma veya kayıt dışı işlem nedeniyle sürekli risk taşır. Bu durum, ileride yüksek ceza ve yaptırımlar ve finansal kayıplar doğurabilir.)

 

Özetle, gayri resmi işlemler kısa vadede avantaj sağlasa da, uzun vadede finansal performansı zedeler, güvenilirliği sarsar ve sürdürülebilir büyümeyi engeller. Gayri resmi işlemlerinizi bir an önce azaltın ve sonra da tamamen kesin. Her şeyiniz resmi olsun. Böylece içiniz de rahat eder. Üstelik gayri resmi işlemleriniz olduğu sürece (vergi kaçırdığınız sürece) asla kendinizi başarılı bir iş adamı olarak göremezsiniz. Sizin için asıl meydan okuma %100 resmi çalışarak başarılı olmak olmalıdır. (Vergi kaçırmanın haram yemek olduğundan, yetim hakkı yemeyle eşdeğer olduğundan bahsetmiyorum bile. Namuslu kurumlar ve bireyler vergi kaçırmaz.)

 

Neyse Bilanço ve Gelir Tablosuna geri dönelim. Bu mali verileri nakde sıkıştığınız zaman kredi talep edeceğiniz bankanız da ister. Bankalar bu 2 tabloya kaynaklık yapan Mizan ile Nakit Akış Tablosunu da ister. Bir banka kredi verirken şirketin ne kadar kâr ettiğinden ziyade, borcunu ne kadar güvenilir bir şekilde ve zamanında ödeyebileceğine odaklanır. Bu nedenle nakit akışı, borçluluk seviyesi, faiz ve anapara ödeme kapasitesi ve likidite oranları en çok dikkat ettikleri mali verilerdir. Bu verilere bakarken de tek bir dönemin rakamlarından çok, trendleri, oranları ve sektör içi karşılaştırmaları önemserler.

 

Eğer bir holdingin parçasıysanız (iştiraki veya bağlı şirketiyseniz), holdingin göndereceği denetçi de Bilanço, Gelir Tablosu, Mizan ve Nakit Akış Tablolarınızı isteyecektir. Bu tabloların gerçekle örtüşüp örtüşmediğine denetleyecek ve holdinge raporlayacaktır.

 

Şirketinize bir yatırımcı ortak olacaksa onun mali müşaviri de aynı tabloları talep edecektir.

 

Borsaya açık firma olsanız, SPK’ya ve KAP’a da aynı tabloları her 3 ayda bir bildirmek zorundasınız. SPK’da bu bilgilerinizi halka açar. Böylece borsa analistleri ve borsada hisse alıp-satanlar bu tablolarınızdan şirketinizin hisselerinin değerlenip değerlenmeyeceğini anlamaya çalışır.

 

O zaman bu mali tabloların ne işe yaradığını biraz açalım.

 

1)      MİZAN

 

Mizan, belli bir tarihte (veya dönem sonunda), Defteri Kebir'de (yani Büyük Defterde) bulunan tüm hesapların borç ve alacak toplamlarını veya bakiyelerini gösteren bir tablodur. Mizan sayesinde firmanın durumu daha detaylı görülmüş olur. (Mizan kümülatiftir, yani alındığı tarih ile yılın ilk günü arasındaki mali işlemleri içerir.)

 

Not: Mizan kelimesi dilimize Arapçadan girmiştir ve denge, terazi manasına gelir.

 

Mizan hazırlamaya giden yol mali işlemlerin belgelerinin oluştuğu/ulaştığı anda yevmiye kaydının Yevmiye Defterine (yani Günlük Deftere) girilmesiyle başlar. Yevmiye Defteri’ndeki veriler daha sonra Defteri Kebir’e işlenmelidir. Defteri Kebir’deki veriler de Mizan’a işlenmelidir. Günümüzde defter yerine muhasebe programı kullanıldığı için yevmiye kaydı girilir girilmez Yevmiye Defteri’ne, Dafteri Kebir’e ve Mizan’a otomatik olarak veriler kaydedilmiş olur.

 

Mizan hazırlamanın amacı, muhasebenin çift kayıt sistemine göre borç toplamlarının alacak toplamlarına eşit olup olmadığını kontrol etmektir. Basitçe söylemek gerekirse, Mizan, Defteri Kebir'deki tüm hesapların anlık bir özetidir ve borç toplamı ile alacak toplamının eşitliğini sağlamayı hedefler. Defteri Kebir'deki her hesabın bakiyesi Mizan'a bir satır olarak yazılır. Defteri Kebir’deki veriler de Yevmiye Defteri’nden (Günlük Defter) gelir.

 

Mizan'ın borç bakiyeleri sütun toplamı ile alacak bakiyeleri sütun toplamının eşit olması gerekir. Bu eşitlik, Yevmiye'den Defteri Kebir'e aktarma işlemlerinde herhangi bir borç/alacak denge hatası yapılmadığını gösterir.

 

Muhasebeciler her bir faturanın veya ödemenin hangi hesapları (alacaklar, borçlar, gelirler, giderler, kasalar, bankalar vb.) etkilediğini bilerek, doğru şekilde, tek düzen hesap planına uygun olarak, borç ve alacak kaydını yapmalıdır. Teorik olarak; bir işletmede bir mali işlem gerçekleşirse (fatura kesilir, fatura gelir, para tahsil edilir, para ödenirse), bu mali işlemin ispatı olan belge (fatura, dekont, makbuz, banka ekstresi vb.) oluşur. İşletmenin muhasebecisi, bu kaynak belgeye dayanarak işlemin hangi hesapları borçlandırdığını ve hangi hesapları alacaklandırdığını belirler. Bu borçlu ve alacaklı hesapların ve tutarlarının yazıldığı ilk kayda "yevmiye kaydı" denir. Yevmiye kayıtları, işlemlerin gerçekleştiği tarih sırasına göre Yevmiye Defteri’ne kaydedilir. Bu defter, tüm muhasebe işlemlerinin kronolojik bir listesidir. (Elbette muhasebeci bu kaydı yapmadan önce belgenin doğruluğunu kontrol etmelidir. Önüne gelen her belgeyi kaydetmemelidir.)

 

Not: Bir işletmede değer ifade eden her hareket bir hesaba kaydedilmelidir. Şirketin her mali hareketi ilgili hesaba yatırılmalıdır. Muhasebedeki hesaplar, işletmenin varlıklarını, borçlarını, öz sermayesini, gelirlerini ve giderlerini izlemek için kullanılır. Mali otorite tarafından her birine numara verilmiş olan bu hesaplar, işletmelerin finansal işlemlerini kaydetmek ve raporlamak için kullanılan temel araçlardır.

 

Modern muhasebe programları, siz faturayı girerken veya banka hareketini işlerken aslında arka planda otomatik olarak ilgili yevmiye kaydını oluşturur ve bu kaydı dijital Yevmiye Defteri'ne kaydeder. Yani programda gördüğünüz giriş ekranları aslında o yevmiye kaydının oluşmasını sağlayan ara yüzlerdir.

 

Pek çok firmada kayıtlar (girişler) muhasebeci tarafından değil, mali müşavir tarafından yapılır. Yani firmanın “ön muhasebecisi” belgeleri toplar, açıklamalarını yazar ve mali müşavire gönderir. Dolayısıyla muhasebeciler Yevmiye Defteri’ne giriş yapma metodunu bilmez. Haliyle Defteri Kebir’e aktarım yapmayı da bilmezler. Doğal olarak Mizan hazırlamayı da bilmezler. Tüm bunları şirketin mali müşaviri yapar. Dolayısıyla muhasebeciniz bu kayıtları inceleyip yorum yapma becerisini edinemez.

 

Sadece uzman muhasebecilere sahip, dolayısıyla genel muhasebe yapabilen departmanlar ERP programındaki Yevmiye Defteri modülüne kayıt yapmayı becerir. Zaten bunu yapabiliyorsa Defteri Kebir ve Mizan otomatikman oluşur. (Şirkete dışarıdan hizmet veren Mali Müşavir sadece Mizan’daki bakiyelere bakarak doğru giriş yapılıp yapılmadığını anlayabilir ve yanlış varsa düzeltebilir. Dolayısıyla bu mali müşavir firmaya başka yönlerden yararlı olmaya çalışır. Örneğin vergi düşürme stratejisi, teşvik alma fırsatları, şirketin mali ceza yemesini engelleyecek önlemler önerme, şirketin mali sağlığını koruma önerileri getirme…vb)

 

Defter-i Kebir, her bir hesabın tüm borç hareketlerini, tüm alacak hareketlerini ve anlık veya dönem sonu bakiyesini gösterir. Örneğin, Kasa hesabının Defter-i Kebir sayfasında o dönemdeki tüm nakit girişlerinin (borç) ve çıkışlarının (alacak) toplamı ve eldeki net nakit (bakiye) görülür. Aynı şekilde, Satıcılar hesabının sayfasında tüm alınan faturalar (alacak), yapılan ödemeler (borç) ve kalan borç (bakiye) takip edilir. Kısacası Defteri Kebir’de her hesabın kendi toplamları ve bakiyesi takip edilir.

 

Yani, Defter-i Kebir, her bir hesabın detaylı hareketlerini ve toplamlarını (borç/alacak toplamları) tutar. Mizan ise bu detaylı Defter-i Kebir kayıtlarının bir özetidir; her hesabın Kebir'deki borç ve alacak toplamlarını ve bakiyesini alarak tek bir tabloda toplar.

 

Mizan, Defter-i Kebir'den aldığı bu borç ve alacak toplamlarının genel toplamlarının birbirine eşit olup olmadığını kontrol etmek (Borç Genel Toplamı = Alacak Genel Toplamı) ve her hesabın bakiyesini görmek için kullanılır. Bu eşitlik, yevmiye kayıtlarının Defter-i Kebir'e doğru bir şekilde aktarıldığının matematiksel bir göstergesidir. Yine de yıl sonundaki “Kesin Mizan” için detaylı inceleme yapması şarttır. Dönem sonu düzeltme ve kapanış kayıtları da yapıldıktan sonra Kesin Mizan hazırlanır. Kesin Mizan, tüm hesapların nihai bakiyelerini listeler.

 

Kesin Mizan'da yer alan hesap bakiyeleri kullanılarak Bilanço, Gelir Tablosu ve diğer mali tablolar hazırlanır. 100 ile 299 arasındaki hesaplar Aktif Hesaplardır, 300 ile 599 arasındaki hesaplar pasif Hesaplardır. İkisi Bilançonun aktif ve pasiflerini verir. 600 ile 799 arasındaki hesaplar Gelir Tablosunun verilerini oluşturan hesaplardır. 800’lü hesaplar Serbest Hesaplardır, 900’lü hesaplar Nazım Hesaplardır. 

 

2)      BİLANÇO

 

Bilanço, bir işletmenin belirli bir tarihteki finansal durumunu gösteren bir tablodur. İşletmenin o tarihteki sahip olduğu varlıkları ile bu varlıkların hangi kaynaklardan finanse edildiğini (yabancı kaynaklar ve öz kaynaklar) gösterir.

 

Not: Bilanço kelimesi dilimize İtalyancadan girmiştir ve aynı Mizan gibi denge, terazi manasına gelir. Ama muhasebede Mizan muhasebe hesaplarının bakiye kayıtlarının bulunduğu tablo iken Bilanço şirketin mizandaki aktif ve pasif hesaplarını ihtiva eden tablodur. Yani bilanço mizanın bir kısmını ihtiva eder. 

 

Temel Bilanço Denklemi şudur: VARLIKLAR = YABANCI KAYNAKLAR + ÖZ KAYNAKLAR

 

Not: Varlıklara “aktifler” de denir. Yabancı ve öz kaynakların toplamına “pasifler” de denir. Yabancı Kaynaklara “borçlar” veya “yükümlülükler” de denir. Öz kaynaklara “öz sermaye” de denir.

 

Bu denklem, işletmenin sahip olduğu her şeyin (varlıklar) ya başkalarından (borçlar) ya da sahiplerinden (öz kaynaklar) sağlanan kaynaklarla elde edildiğini ifade eder. Bilanço bu denklemin her zaman dengede olması gereken bir anlık görüntüsüdür.

 

Kesin Mizan'daki varlık hesapları, borç hesapları (yükümlülükler) ve öz kaynaklar hesaplarının nihai bakiyeleri doğrudan Bilançonun ilgili bölümlerine aktarılır. Bir başka deyişle 100 ile 599 nolu hesaplar arasındaki hesaplar bilançoya kaydedilir. (Gelir ve gider hesapları kapanış kayıtları ile sıfırlandığı için Bilançoda yer almazlar.) Gelir Tablosunun dibinde oluşan net kar veya zarar, Öz Kaynaklar içinde yer alır.

 

Bilanço, temel olarak iki ana kısma veya "tarafa" ayrılır:

1)      Aktif (Varlıklar) Kısmı: İşletmenin sahip olduğu ekonomik değerleri, yani varlıklarını gösterir. Bu kısım kendi içinde likidite (nakde dönüşme kolaylığı) sırasına göre ikiye ayrılır:

a)       Dönen Varlıklar (Kısa Vadeli Aktifler): Bir hesap dönemi (genellikle 1 yıl) içinde nakde dönüşmesi veya kullanılması beklenen varlıklardır.

i)        Örnekler: Kasa, Bankalar, Alıcılar (Müşterilerden alacaklar), Stoklar, Peşin Ödenen Giderler, Menkul Kıymetler (kısa vadeli yatırımlar).

b)      Duran Varlıklar (Uzun Vadeli Aktifler): Bir hesap döneminden daha uzun süre işletme faaliyetlerinde kullanılmak üzere elde tutulan veya uzun vadede nakde dönüşecek varlıklardır.

i)        Örnekler: Binalar, Arsalar, Makine ve Tesisler, Taşıtlar, Demirbaşlar, Şerefiye, Uzun Vadeli Ticari Alacaklar, İştirakler (Uzun Vadeli Yatırımlar).

2)      Pasif (Kaynaklar) Kısmı: İşletmenin varlıklarını hangi kaynaklardan sağladığını gösterir. Bu kısım da kendi içinde vadelerine ve kaynağına göre ikiye ayrılır:

a)       Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar (Kısa Vadeli Borçlar): Bir hesap dönemi (genellikle 1 yıl) içinde ödenmesi gereken borçlardır.

i)        Örnekler: Satıcılar (Tedarikçilere borçlar), Banka Kredileri (kısa vadeli kısmı), Gider Tahakkukları, Ödenecek Vergi ve Fonlar, Ödenecek SGK Primleri.

b)      Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar (Uzun Vadeli Borçlar): Bir hesap döneminden daha uzun sürede ödenmesi gereken borçlardır.

i)        Örnekler: Banka Kredileri (uzun vadeli kısmı), Çıkarılmış Tahviller, Ertelenmiş Vergi Yükümlülükleri.

c)       Öz Kaynaklar (Öz Sermaye): İşletme sahiplerinin işletmeye koyduğu sermaye ile işletmenin faaliyetleri sonucunda elde ettiği ve dağıtılmamış karların (veya zararların) toplamıdır. İşletmenin borçları ödendikten sonra kalan varlıklar üzerindeki hakkı gösterir.

i)        Örnekler: Ödenmiş Sermaye, Kar Yedekleri, Geçmiş Yıllar Karları/Zararları, Net Dönem Karı/Zararı.

 

Bilançonun aktif tarafı "Neye Sahibiz?" sorusunu, pasif taraf ise "Bu sahip olduklarımızı Kimden/Nereden Finanse Ettik?" sorusunu yanıtlar.

 

Bilanço, işletmenin sağlıklı olup olmadığını gösteren bir tür "mali röntgen"dir. Doğru hazırlanmış bir bilanço, yatırımcıdan muhasebeciye kadar herkes için güvenilir bir rehberdir. Bütçe planlaması, kredi başvurusu, ortaklık anlaşmaları gibi birçok alanda kullanılır.

 

Bilançonuzu siz talep etmeseniz de, bilançonuza siz bakmasanız da, birileri, hem de önemli birileri talep edecek ve bakacaktır. Yazının başında da bahsettiğim gibi bankalar, vergi dairesi, girişimciler (ortak olmak isteyenler), denetçiler, SAP/KAP, franchise aldığınız firma (yani franchisor), hatta tedarikçileriniz bile bilançonuzu isteyecektir.

 

·         Bilançonuzu ihmal etmeniz (talep etmemeniz, okumamanız, anlamamanız) sizin için (patronlar için) çok ciddi sakıncalar doğurur.

·         Firmanızın borç ödeme gücü hakkında hiçbir fikriniz olmaz. Kasada ne kadar nakit var, kime ne kadar borçlusunuz, alacaklarınızı tahsil edebiliyor musunuz gibi kritik bilgilerden mahrum kalırsınız.

·         Yatırım (hangi varlığı alalım?), finansman (borç mu alalım, sermaye mi artıralım?) ve operasyonel (stok seviyeleri nasıl olmalı?) kararlarını, mevcut finansal durumu bilinmeden körü körüne alırsınız, bu da büyük hatalara ve nakit sıkışıklıklarına yol açabilir.

·         Firmanızın ne kadar borç kaldıracağını hesaplayamazsınız. Aşırı borçlanıp tıkanabilir, borçlarınızı ödeyemez duruma gelebilirsiniz. Bu durum iflasa kadar gidebilir.

·         Sahip olduğunuz varlıkların (binalar, makineler, stoklar vb.) ne kadar verimli kullanıldığını, atıl varlık olup olmadığı anlayamazsınız.

·         İşletmenin fonlarını (hem borç hem öz kaynak) nerede kullandığı, kaynak dağılımının doğru yapılıp yapılmadığı analiz edemezsiniz.

·         Bilançonuzun güçlü mü zayıf mı olduğunu bilmeden bankaya başvurur, sonra da bize neden az kredi çıktı veya hiç çıkmadı diye şaşırırsınız.

·         Bilanço yasal bir defter/tablodur. Hazırlanmaması veya yanlış hazırlanması vergi ve ticaret hukuku açısından ciddi cezalara yol açar. Muhasebeciniz veya mali müşaviriniz hazırladıkları bilanço üzerinden ceza yer, siz de farkında olmadan bunu ödersiniz.

 

Kısacası, Bilanço bir işletmenin finansal "check-up" raporudur. Bu rapora bakmamak, sağlığınızı kontrol etmeden yaşamaya devam etmek gibidir; kritik sorunlar ortaya çıkana kadar farkında olmazsınız ve o zaman da iş işten geçmiş olabilir. Bu nedenle Bilanço, işletme yönetimi, sahipleri ve ilgili diğer paydaşlar için vazgeçilmez bir bilgi kaynağıdır.

 

3)      GELİR TABLOSU

 

Gelir Tablosu, bir işletmenin belirli bir hesap dönemi içindeki (örneğin 1 Ocak - 31 Aralık) tüm gelirlerini ve giderlerini göstererek, dönem sonunda işletmenin net kar mı yoksa net zarar mı ettiğini ortaya koyan bir tablodur.

 

Amacı: İşletmenin dönem içindeki faaliyet performansını ölçmektir. İşletmenin ne kadar satış geliri elde ettiğini, bu gelirleri elde etmek için ne kadar maliyete katlandığını ve dönem sonunda "elde ne kaldığını" (net kar veya zarar) gösterir.

 

Not:  Bilanço belirli bir tarihteki anlık durumu gösterirken, Gelir Tablosu belirli bir dönemdeki akışı (performansı) gösterir.

 

Mizan’daki 600 ile 799 arasındaki hesaplar Gelir Tablosunun verilerini oluşturan hesaplardır. Mizan’daki bu gelir ve gider hesapları, dönem sonunda Kar/Zarar hesabına kapatılarak sıfırlandığı için Kesin Mizan'da bakiyeleri genellikle "0" görünür; ancak Gelir Tablosu bu kapanış öncesindeki veya kapanış işleminin sonucunu (Net Kar/Zarar) gösteren bir rapordur. Dolayısıyla, kaynağı doğrudan gelir ve gider hesaplarının dönem sonu bakiyeleridir (bu bakiyeler Mizan'dan alınır).

 

Standart bir Gelir Tablosu yapısı şöyledir:

1)      Brüt Satışlar: İşletmenin ana faaliyetinden elde ettiği toplam satış geliridir. (İndirimler düşülmeden önceki tutar).

2)      Satış İndirimleri ve İadeler: Müşterilere yapılan indirimler, iadeler veya bozuk mal teslimi gibi nedenlerle düşülen tutarlar.

3)      Net Satışlar: Brüt satışlardan satış indirimleri ve iadelerinin düşülmesiyle elde edilir. İşletmenin fiilen elde ettiği satış gelirini gösterir.

4)      Satışların Maliyeti: Satılan malın veya hizmetin maliyetidir. Ticaret işletmelerinde "Satılan Ticari Mallar Maliyeti", üretim işletmelerinde "Satılan Mamuller Maliyeti" gibi kalemleri içerir.

5)      Brüt Satış Karı veya Zararı: Net satışlardan satışların maliyetinin düşülmesiyle elde edilir. Bu, işletmenin sadece ana alım-satım/üretim faaliyetinden elde ettiği karı gösterir.

6)      Faaliyet Giderleri: İşletmenin esas faaliyetlerini sürdürmek için katlandığı giderlerdir.

a)       Pazarlama, Satış ve Dağıtım Giderleri: Ürünlerin satışı ve dağıtımıyla ilgili giderler (reklam, satış komisyonu, nakliye vb.).

b)      Genel Yönetim Giderleri: İşletmenin genel işleyişiyle ilgili giderler (yönetici maaşları, ofis kirası, temizlik, kırtasiye vb.).

c)       Araştırma ve Geliştirme Giderleri: Yeni ürün/hizmet geliştirme için yapılan giderler.

7)      Faaliyet Karı veya Zararı: Brüt Satış Karı/Zararı'ndan Faaliyet Giderleri'nin düşülmesiyle: elde edilir. Bu, işletmenin ana operasyonel faaliyetlerinin sonucunu gösterir.

8)      Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Karlar / Gider ve Zararlar: İşletmenin esas faaliyeti dışındaki, ancak olağan sayılan gelir ve giderlerdir.

a)       Örnekler: Faiz gelirleri, iştiraklerden temettü gelirleri, kambiyo karları/zararları, menkul kıymet satış karı/zararı.

9)      Olağan Kar veya Zarar: Faaliyet Karı/Zararı'na Diğer Faaliyetlerden Olağan Gelir ve Karlar / Gider ve Zararlar’ın eklenmesi/çıkarılmasıyla elde edilir.

10)   Finansman Giderleri: İşletmenin kredi veya borçlanma yoluyla sağladığı fonlar için katlandığı maliyetlerdir (faiz giderleri gibi).

11)   Dönem Karı veya Zararı: Olağan Kar/Zarar'dan Finansman Giderleri'nin düşülmesiyle elde edilir. Bu, vergi öncesi nihai karı gösterir.

12)   Vergi (Dönem Karı Vergi ve Diğer Yasal Yükümlülük Karşılıkları): Dönem karı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi veya gelir vergisi gibi yasal yükümlülükler için ayrılan karşılıktır.

13)   Net Dönem Karı veya Zararı: Dönem Kar/Zararı'ndan vergi karşılığının düşülmesiyle elde edilir. Bu, işletmenin belirli bir dönem sonunda elde ettiği nihai kardır veya zarar ise zarardır.

Yukarıdan da anlaşılacağı gibi Gelir Tablosu, satışlardan başlayarak ilgili maliyet ve giderleri adım adım düşerek nihai kar veya zarara ulaşan bir "akış" raporudur.

 

Aşağıdaki şekil gelir tablosunun nasıl düzenlendiğiniz anlamanıza yardımcı olacaktır.

 

Vergi

Net Kar

Finansman
Giderleri

Dönem Karı

Faaliyet Giderleri
(genel yönetim giderleri, satış-pazarlama giderleri, ArGe giderleri)

Faaliyet Karı

Faaliyet Dışı
 Olağan ve O.üstü Karlar

Satışların Maliyeti

Brüt Kar

İadeler

İndirimler
(iskontolar)

Net Satışlar

Brüt Satışlar

Yurtiçi Satışlar                                                                   Yurtdışı Satışlar                                                                      Diğer Satışlar

 

Gelir Tablosuna bakmazsanız neler mi olur?  

·         İşletmenin gerçekten kar edip etmediği, ediyorsa ne kadar ettiği anlaşılamaz. Zarar eden bir iş kolunun veya ürünün farkında olunmaz ve bu faaliyetler kar eden kısımları da aşağı çekebilir. Gelir tablosuna bakmayan pek çok patron zararına satış yaptığının farkında değildir. Sürekli zarar eden bir işletmenin sürdürülebilirliği yoktur.

·         Hangi giderlerin aşırı arttığı, hangi alanlarda tasarruf potansiyeli olduğu görülemez. Bu da gereksiz maliyetlere ve düşen karlılığa yol açar.

·         Hangi ürün/hizmetlerin daha çok gelir getirdiği, hangi müşterilerin daha karlı olduğu anlaşılamaz. Odaklanılması gereken alanlar tespit edilemez.

·         Karlı olmayan veya karlılığı takip edilmeyen bir işletmenin piyasa değeri düşük olur.

·         İşletme büyüme, küçülme, yeni pazarlara girme gibi stratejik kararları alırken yeterli bilgiye sahip olamaz.

·         Gelir tablosu takip etme ve okuma kültürü olmayan firmanın bütçe hazırlaması, bütçeli çalışması hayaldir. 

·         Gelir Tablosu, kurumlar/gelir vergisi beyannamesinin temelini oluşturur. Hazırlanmaması veya yanlış hazırlanması vergi incelemelerinde ciddi cezalara neden olabilir.

 

Özetle, Gelir Tablosu işletmenin "kalp atışıdır". Bu atışları takip etmemek, işletmenin ne kadar sağlıklı çalıştığını bilmemek demektir. Kararların bilinçli ve stratejik olarak alınabilmesi, risklerin yönetilebilmesi ve işletmenin sürdürülebilirliğinin sağlanması için Gelir Tablosu'nun düzenli olarak incelenmesi ve analiz edilmesi hayati önem taşır.

 

4)      NAKİT AKIŞ TABLOSU

 

Nakit Akış Tablosu, bir işletmenin belirli bir hesap dönemi içinde (örneğin 1 Ocak - 31 Aralık) nakit giriş ve çıkışlarını gösteren bir finansal tablodur. İşletmenin bu dönemde nakdi nereden elde ettiğini ve nakdi nereye harcadığını üç ana faaliyet türüne göre sınıflandırarak sunar.

 

Amacı: İşletmenin likidite durumunu ve nakit yaratma yeteneğini göstermektir. Bilanço anlık bir durum, Gelir Tablosu ise kar/zarar performansını gösterir (tahakkuk esasına göre). Nakit Akış Tablosu ise, bu tablolardaki verilere dayanarak gerçekte kasaya giren veya çıkan nakit hareketlerini ortaya koyar. Kâr eden bir şirket bile nakit sıkıntısı yaşayabilir (örneğin, satışları tahsil edemediği için); bu tablo bu tür durumları görmeye yardımcı olur.

 

Muhasebe tahakkuk esasına göre çalışır; yani gelirler kazanıldığında, giderler ise yapıldığında (ödenip ödenmediğine bakılmaksızın) kaydedilir. Nakit Akış Tablosu ise sadece nakdin el değiştirdiği işlemleri dikkate alır.

 

Nakit Akış Tablosu, işletmenin nakit akışını üç ana faaliyet türüne ayırır:

1)      Operasyonel Faaliyetlerden Nakit Akışlar: İşletmenin ana, gelir getirici faaliyetlerinden kaynaklanan nakit giriş ve çıkışlarını gösterir. Bu kısım, işletmenin esas operasyonlarından ne kadar nakit ürettiğini veya tükettiğini görmek açısından en kritik kısımdır.

a)       Örnekler: Müşterilerden tahsil edilen nakit, tedarikçilere ve çalışanlara yapılan nakit ödemeleri, vergi ödemeleri (faaliyetle ilgili olanlar).

b)      Bu kısım genellikle Gelir Tablosu'ndaki Net Kar'dan başlanarak (Dolaylı Yöntem) nakit akışı yaratmayan gelir ve giderlerin (amortisman gibi) ve çalışma sermayesindeki değişimlerin (stok artışı/azalışı, alacak artışı/azalışı gibi) düzeltilmesiyle hesaplanır.

2)      Yatırım Faaliyetlerinden Nakit Akışları: İşletmenin uzun vadeli varlık edinimi ve satışı ile ilgili nakit hareketlerini içerir. İşletmenin büyüme veya varlık satışı stratejileri hakkında bilgi verir.

a)       Örnekler: Duran varlık (bina, makine, araç vb.) alımı için yapılan ödemeler (çıkış), duran varlık satışı karşılığı tahsil edilen nakit (giriş), diğer işletmelerin hisse senedi veya tahvillerinin alımı/satımı (uzun vadeli yatırımlar), diğer işletmelere verilen borçlar ve tahsilatları.

3)      Finansman Faaliyetlerinden Nakit Akışları: İşletmenin öz kaynak ve borç kaynaklarından fon sağlama ve geri ödeme faaliyetleriyle ilgili nakit hareketlerini gösterir. İşletmenin finansman yapısı ve borç ödeme gücü hakkında bilgi verir.

a)       Örnekler: Banka kredisi kullanımı (giriş), banka kredisi geri ödemesi (çıkış), hisse senedi ihracı karşılığı tahsil edilen nakit (giriş), temettü ödemeleri (çıkış), borçlanma senetleri (tahvil gibi) ihracı veya geri ödemesi.

 

Bu üç faaliyet türünden elde edilen net nakit akışları toplanarak, dönem sonundaki net nakit değişimine ulaşılır. Bu değişim, dönem başı nakit bakiyesine eklendiğinde dönem sonu nakit bakiyesini vermelidir. Bu, tablonun doğruluğunu teyit eden bir kontroldür.

 

Fark ettiyseniz çeşitli kurumların sizden istediği bu nakit akış tablosu geçmişi göstermektedir. Yani sizin (firmanızın) geçmişte nakit sıkışıklığı yaşayıp yaşamadığınızı öğrenmek içindir. Elbette siz de geçmişinizdeki nakit darboğazlarınızı görün ve bunlardan ders çıkarın. Ama sizin asıl geleceği gösteren nakit akış tablosuna ihtiyacınız vardır.

 

Geleceği gösteren nakit akış tablosunda gelecekte alacağınız ödemeler ile gelecekte yapacağınız tahsilatlar haftalık olarak işlenir. Böylece önünüzdeki haftalarda yapacağınız tahsilatlar ile yapmanız gereken ödemeleri karşılayıp karşılamayacağınızı görebilirsiniz. Temkinli ve tedbirli olmak için herhangi bir hafta için beklediğiniz tahsilatları, sonraki haftanın ödemelerine tahsis etmelisiniz. Örneğin 25.haftanın tahsilatları 26.haftanın ödemelerini karşılamalıdır. Tahsilatlar ve ödemeler denkleşiyorsa ne ala, denkleşmiyorsa ya olumludur, ya da olumsuz. Şöyle ki;

·         Tahsilatlarınız ödemelerinizin üzerindeyse olumlu (ki bu fark sonraki haftanın tahsilatına eklenmelidir)

·         Ödemeleriniz tahsilatlarınızın üzerindeyse olumsuz (ki bu fark için borç bulmanız veya kredi çekmeniz veya ödemeyi erteletmeniz gerekebilir)

 

Eğer yapmanız gereken ödemelere hakim değilseniz, yaptığınız tahsilatlardan bu ödemelere fon ayırmazsınız. Bu durumda ödeme zamanı geldiğinde de tutuşursunuz. Bu yüzden basiretli bir patron veya becerikli bir finansçı yapılacak ödemeleri tarihleri ve miktarlarıyla kayda alıp, bu ödemeleri zamanında eksiksiz olarak yapmak için en geç bir gün öncesinden tahsilat yaparak parayı hazır bulundurmaya çalışmalıdır. Tahsilatların yetişmesi mümkün gözükmüyorsa, bankalardan kredi temin etme veya başka kaynaklardan borç bulma faaliyetlerine girişmelidir. Borçlarını ödeyemeyen firmalar tüm sosyal paydaşların gözünde itibar kaybeder.

·         Nakit akışı ödemelerle tahsilatları denkleştirmektir. Pek çok firma alacaklarını iyi takip etmez ve tahsilat için pres yapmaz. Bu yüzden ödemelerini geciktirir ve tedarikçilerin ödeme talebi yüzünden bunalır. 

·         Banka kredisi kullanan pek çok firmanın kullandığı krediden daha fazla müşterilerden alacağı vardır. Ne kadar alacağı olduğunu bilemeyen firmalar boşu boşuna banka kredisi kullanır. Halbuki müşterilerine tahsilat için tatlı sert baskı kursa banka kredisine gerek duymadan borçlarını ödeyebilir.

·         İflas eden pek çok şirket zarar ettiği veya borçlarından dolayı değil, nakit akışları bozulduğu için batmıştır.

·         Bir araştırmaya göre KOBİ’lerin patronları gün içinde zamanlarının (ve dolayısıyla emeklerinin) %70’ini para bulmaya, tahsilatla ilgilenmeye, alacaklılarla konuşmaya, bankalarla görüşmeye, paranın nerden gelip nereye gittiğini incelemeye ayırmaktadır. Bu da onların işlerini geliştirmelerine önemli engel teşkil etmektedir.

 

Gerek geçmişi gösteren gerekse geleceği öngören Nakit Akış Tablolarının göz ardı edilmesi, bir işletmenin finansal sağlığı açısından en tehlikeli ihmallerden biridir ve çok ciddi sonuçlar doğurabilir:

·         İşletme karlı görünse bile, eğer satışlarını tahsil edemiyor veya stoklara/alacaklara çok fazla nakit bağlıyorsa, maaşları, tedarikçileri veya banka borçlarını ödeyemeyebilir. Bu durum ödeme güçlüğüne ve hatta iflasa yol açabilir ("Nakitsizlik kardan daha tehlikelidir" sözü bu yüzdendir).

·         Borç ödeme kapasitesi bilinmeden alınan krediler veya yanlış sermaye planlaması ciddi finansal sıkıntılara neden olabilir.

·         Nakit pozisyonu bilinmeden yapılan yatırımlar (yatırım faaliyetleri), ya finansman bulmada zorluk yaratır ya da işletmeyi aşırı borçlandırır. Yeterli nakit olmadığı için karlı yatırım fırsatları kaçırılabilir.

·         Eğer nakit akışları takip edilmiyorsa, işletme gereğinden fazla nakit tutarak bu fonların getiri sağlamasını engelleyebilir.

·         Müşterilerden alacakların zamanında tahsil edilip edilmediği veya tedarikçilere ödemelerin ne zaman yapıldığı gibi operasyonel nakit yönetimindeki aksaklıklar fark edilemez.

·         Beklenmedik nakit sıkıntıları veya ihtiyaçları karşısında hazırlıksız yakalanma riski artar.

·         Nakit yaratma yeteneği zayıf olan veya nakit akışlarını şeffaf bir şekilde raporlamayan işletmeler yatırımcılar gözünde güven kaybeder.

 

Nakit akışınızı düzen sokmak için tahsilatlarınıza ayrı bir önem vermeniz gerekir. Maalesef Türkiye’de iş dünyası açık hesap (bakiyeli/veresiye ticaret) ve vadeli ödemeyle dönmektedir. «Para bu tarafa, mal bu tarafa» yerine önce mal/hizmet verilir, sonra (epey sonra) ödeme alınır. Yani vadeli satış yapmaktadırlar. Genelde firmalar müşterilerini finanse etmektedir. 

 

Genellikle ödeme de mal/hizmet teslimini takip eden ayın son günü olur. O gün geldiğinde ise havale transferi yerine müşteri çek önerir. Pek çok iş adamı da bunu (ehveni şer olarak) kabul eder. Elbette müşterilerinden gördüğü bu muameleyi kendisi de tedarikçilerine yansıtır. Yani o da önce malı/hizmeti alır, hesabı ise çok sonra kapatır.

 

Bakiyeli (açık hesap) çalışmak Türkiye’de adet olmuştur. Yalnız firmalar alacaklarını maalesef sıkı takip etmemektedirler. Zamanında tahsilat yapmamakta, bakiye yaşlandırmalarına bakmamakta, anlaşmanın dışında vadeli ödeme almakta, tahsilat gecikmelerinden dolayı «vade farkı» veya «kur farkı» gibi faturalar müşterilerine kesememektedirler.  (Alacaklarınız son 12 aydaki satışlarınızın %8 ve daha fazlası ise bu hiçte iyi değildir. %5 düzeyine çekmenizde fayda vardır.)

 

Alacaklarınıza dair aşağıdaki önlemleri almalısınız;

·         Muhasebe/finans sorumlunuz alacaklara dair her müşterinin bakiyesini; gecikmiş bakiye ve normal bakiye olarak ayrı ayrı çıkarmalıdır. Gecikmiş bakiyenin ve normal bakiyenin yaşlandırmasını ayrı ayrı belirtmelidir. Gecikmiş bakiyelerden dolayı finansal kaybı da raporlamalıdır.

·         Mutlaka her hafta muhasebe/finans sorumlunuz satıcılarınızla Alacaklar Toplantısı yapmalıdır. Müşterilerin gecikmiş ve normal bakiyelerini bildirmeli, beklediği tahsilatları belirtmelidir.

·         Muhasebe/finans sorumlusu gecikmiş bakiyesi olan firmalara mail atmalı, ne kadarlık bir ödeme talep ettiğini vadesini de belirterek bildirmelidir. Bu mailin CC’sinde ilgili satıcı (müşteri temsilcisi) da olmalıdır.

·         Müşterilerinizle yapacağınız anlaşmalarda geciken ödemeler için vade farkı veya kur farkı faturası keseceğinizi eklemeniz yararınızadır. Pek çok firma bunları anlaşmasına koyduğu için ödemelerini tıkır tıkır alır. Alamadığında da vad/kur farkı faturasını yansıtarak finansal kaybını amorti eder.

 

Özetle, Gelir Tablosu işletmenin "ne kadar başarılı" olduğunu gösterirken, Nakit Akış Tablosu bu başarının nakit olarak ne kadarını gerçekte cebine koyabildiğini gösterir. Bir işletmenin uzun vadeli varlığı için karlı olmak şarttır, ancak kısa vadedeki varlığı için nakit sahibi olmak hayatidir. Nakit Akış Tablosuna bakmamak, sadece "kâr ediyorum" deyip faturayı ödeyemediğiniz bir durumla karşılaşma riskini taşır. Bu nedenle, patronlar, işletme yönetimi, finans yöneticileri, yatırımcılar ve kredi verenler için Nakit Akış Tablosu vazgeçilmez bir analiz aracıdır.

 

Firmaların en önemli KPI’ları diyebileceğimiz Mizan, Bilanço, Gelir  Tablosu ve Nakit Akış Tablosu’ndan kısaca bahsettik. Bunlarla ilgili internette pek çok bilgi bulacağınız gibi, Youtube’da videolar da bulabilirsiniz. Özellikle videoları izleyerek anlattıklarımı daha iyi kavrayabilirsiniz.

 

Mali tabloları doğru analiz etmek için aşağıdaki temel yetenekler geliştirilmelidir:

·         Finansal Okuryazarlık: Mali terimleri, kavramları ve temel göstergeleri anlamak (örneğin, aktif, pasif, gelir, gider, kâr, zarar).

·         Temel Muhasebe Bilgisi: Muhasebe prensiplerini ve finansal tabloların nasıl hazırlandığını bilmek.

·         Finansal Analiz Teknikleri: Oran analizi (karlılık, likidite, verimlilik oranları), trend analizi ve karşılaştırmalı analiz yapabilmek.

·         Rasyonel Düşünme ve Yorumlama: Finansal verileri subjektif olmadan, objektif ve eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirebilmek.

·         Sabit ve Değişken Kalemleri Tanıma: Gelir ve gider kalemlerinin işletmenin performansını nasıl etkilediğini anlamak.

·         İstatistik ve Veri Analizi: Finansal verileri sayısal olarak analiz edip, anlamlandırabilmek.

·         Stratejik Düşünme: Finansal bilgiyi, işletmenin genel stratejisi ve hedefleriyle ilişkilendirebilmek.

·         Teknolojik Beceri: Finansal analiz yazılımları ve araçlarını kullanabilmek (Excel, finansal analiz programları).

 

Bu yetenekler, finansal tabloları yalnızca okumak değil, aynı zamanda işletmenin finansal sağlığı, riskleri ve büyüme potansiyeli hakkında doğru ve güvenilir kararlar almak için temel sağlar.

 

Elbette patronların odaklanması gereken başka mali konular da var. Örneğin; firma değeri, örneğin; marka değeri, örneğin; rasyolar, örneğin; faaliyet raporu, örneğin; kritik performans göstergeleri (KPI), örneğin; maliyetleri kısma yöntemleri, örneğin; stoklara sahip çıkma önlemleri, örneğin; mali riskleri anlama ve yönetme, örneğin; alacak yönetimi, örneğin; maaş yönetimi, örneğin; vergi planlaması, örneğin; finansal iç kontrol, örneğin; bütçeli çalışma, örneğin; ortaklar arasında hisse alış-verişini fiyatlamak, örneğin; bir firmayı satın almak, örneğin; yeni bir işe girişme fizibilitesi hazırlamak, örneğin; finansal okur yazarlık, …vb.

 

Tüm bunlar ve daha fazlası “PATRONLARIN ODAKLANMASI GEREKEN MALİ KONULAR” başlıklı eğitimimde mevcuttur. Dileyen patronlara ve firmalara bu bir günlük eğitimi verebilirim veya eğitimin sunumunu (PDF formatında) gönderebilirim. Başvuru: bilgi@referansnoktasi.com