Bütün işletmelerin tek ortak noktası vardır; o da kar
üretmektir. Oysa günümüzde bir çok firma karsız çalışıyor, bir çok marka karsız
satılıyor. İşletmeler ya krediyle ya da el değiştirerek yaşamaya devam ediyor.
Böyle giderse yakında dünya kar üretmeyen markalar çöplüğüne
dönecek. Kar üretemeyen şirketler ne yatırım ne de vergi üretebiliyor,
borçlarını dahi ödeyemiyorlar. Yaşadığımız küresel krizin ana etkenlerinden
biri de karsızlıktır. Yani karsızlık sorunu sadece şirketleri değil devletleri
de ilgilendiriyor.
Peki neden karsızlık yaşanıyor ve bu kar erimesi nasıl
durdurulacak?
Küreselleşmenin, ürün bolluğunun ve vahşi rekabetin yol
açtığı “indirim savaşları” karları eritti. Yanlış fiyat politikaları,
savurganlık ve “ölçüsüz” yönetim anlayışları da karsızlığın tuzu biberi oldu.
Halbuki kar etmek çok önemli. Kar yeni yatırımları, yeni
istihdamları, sürdürülebilir büyümeyi getirir.
Tarihsel gelişimlerine baktığımız zaman, 40 yıllık aralarla
işletmelerin gündemine giren satış ve pazarlama departmanlarının ve
faaliyetlerinin amacı kabaca satışları artırmaktır. Satışları artırma isteğinin
altında pazarı fethetme, hammadde maliyetlerini düşürme ve verimlilikten
faydalanma gibi nedenler vardır. Bu nedenler, ister istemez firmaları fiyat
rekabetine sokmuş ve esas amaç olan kar üretmekten uzaklaştırmıştır.
Zamanında tatmin edici karlar elde eden bir çok firma
karlılık nedenlerini iyi görememiş, kurumsallaşmasına ve markalaşmasına
zamanında doğru yatırımlar yapamamış ve karsız dönemlere her açıdan hazırlıksız
yakalanmışdır.
Her işletmenin sürdürülebilir büyümeyi yakalayabilmesi için
tatmin edici karlara ihtiyacı vardır. Peki karların minimalize olduğu bu
dönemde tatmin edici karlılığa nasıl ulaşılacak?
Bir ürünün tatmin edici karla satılması için özetle iki şık
var: ya maliyetlerinizi düşüreceksiniz ya da fiyatınızı artıracaksınız.
Maliyetleri düşürmeyi bir kenara koyuyorum ve rakiplerinize
rağmen fiyatları artırmanın (en azından indirmemenin) nasıl mümkün
olabileceğini bu yazımda ele almak istiyorum.
Aslında formül basit; karlılığa giden yol markalaşmadan
geçiyor. Marka yöneticilerinin aynı zamanda karlılıktan sorumlu yöneticiler
olması gerektiğini düşünüyorum.
İş adamları ve yöneticilerin markalaşmak istemelerinin tek
bir sebebi olmalıdır; o da daha karlı fiyatlandırma yapabilmek. Diyeceksiniz ki, markalaşmanın maliyeti zaten
karları eritiyor. Ben de diyorum ki, marka yönetiminin, markalaşma çabalarının
odak noktası olması gereken “karlılığı maksimize etme” hedefinden şaşıldığı
için markalaşma çalışmaları maliyet kalemi olmaktan öte geçemiyor.
Paraları basarak markalaşılamadığını gösteren bir çok örnek
dururken, hala üzerinde iyi düşünülmemiş, marka yönetimi perspektifinden
bakılmadan pazara sürülmüş, bir atımlık stratejilerle yönetilmeye çalışılan
markalar var. Bu markalar için sahipleri tarafından yapılan harcamalar maalesef
maliyet kalemi oluyor, yatırım kalemi değil. Bol para saçarak markalaşılamıyor.
Doğru bir marka yönetimi planı ortaya koyar, tutarlı ve
istikrarlı bir çizgi yakalarsanız, hele bir de pahalı olmayan yaratıcı uygulamalara
ağırlık verirseniz geçmişte harcadığınız paralardan çok daha azına
markalaşabilirsiniz.
Marka yönetiminin üzerine daha fazla kafa yormalısınız.
Reklamla markalaşacağınızı aklınızdan çıkarmalısınız. Markalaşmanın uzun
dönemli bir stratejinin sonucunda geleceğini kabul etmelisiniz. Markalaşmak
için 4 şeye çok önem vermelisiniz.
1. Markanızın bilinirliğini artırın. En
iyi bilinirlik yaratma yöntemleri reklam ve halkla ilişkiler faaliyetleridir.
Bunun için de yüksek izlenme oranları olan mecraları kullanmanın yanı sıra
ağızdan ağza pazarlama gibi alternatif tanıtım kanallarını da kullanmalısınız.
Bilinirliği artırmanın yolu frekanstan değil yaratıcılıktan geçer. Zaten
frekansla bilinirlik yakalamaya çalışmak maliyetlerinizi artıracak, dolayısıyla
karlılık yakalamak için yaptığınız faaliyet karsızlığa yol açacaktır. Bilinirliğinizi
artırmak fazladan kar marjı koymanıza yarayacaktır.
2. Markanızın itibarını artırın. Tüketicilerin
markanıza güven ve saygı duymaları için kurumsal iletişim, sosyal sorumluluk
projeleri ve sponsorluk etkinlikleri yürütün. Sosyal paydaşlarınıza moral
verin. Hoyrat olmayın, kibar olun. Sürekli konuşan değil, dinlemesini de bilen
marka olun. Çizginizi ve tarafınızı belirtmekten çekinmeyin. Cesur olun. Kendine
güveni olmayan markanın itibarı da olmaz. Markanıza kazandırdığınız prestij
size fazladan kar marjı kazandıracaktır.
3. Markanızı rakiplerinizden farklılaştırın. Markanızın
konumlandırmasını yeniden ele alın. Rakiplerinizle karıştırılmayacak ve
rakiplerinizden daha güçlü vaadi olan bir konumlandırma seçin. Bu konumlandırma
ışığında gerekiyorsa logonuzu değiştirin, tasarımınızı yenileyin ve/veya
ürününüze yeni özellikler katın. Farklılaşmak için farklı olmayın. Gerçek farklılığı,
dişe dokunur, dimağa kazınır bir farklılığı yakaladığınızda değişime başlayın.
Mevcut konumunuzdan (veya konumsuzluğunuzdan) hedeflediğiniz konuma yumuşak
geçiş yapın. Sert geçiş samimi bulunmayabilir. Sözde değil, eylemde
farklılaşın. Farklılaşan marka heyecan yaratır ve tüketicilerin beklentilerini
yukarı çeker. Bu da fazladan kar marjı demektir.
4. Markanıza bir öykü katın. Tüketicilerin
duygularını harekete geçirecek, içgörüleriyle örtüşecek bir öykü katın
markanıza. Hatta bu öyküyü tüketicilerinizle birlikte yazmaya çalışın. Herkese
hitap eden, her duyguyu taşıyan bir öykü olmasın. Size özgü bir öykü olsun. Öykü
markanıza duygusal değer katacaktır, bu da size fazladan kar marjı
kazandıracaktır.
Yukarıda saydığımız hamleler markalaşmanızı sağlarken
maliyetlerinizde de bir artışa neden olacaktır. Tabiî ki attığınız taş
ürküttüğünüz kurbağaya değmelidir. Yani yukarıdaki hamleler, ürün fiyatınızda 1
TL artışa neden oluyorsa siz 1 TL’den daha fazla zam yapabilmelisiniz ve buna
rağmen hiç müşteri kaybetmemelisiniz. Yada rakipleriniz indirim yaparken siz
hiç indirim yapma gereği duymamalısınız.
Yazımın başlığında belirttiğim gibi karlılaşmak için markalaşmak
gerekir. Yani markalaşmak bir hesap kitap işidir.
Talep daralmasından dolayı fiyat indirimlerinin en kamikazelerinin
yaşandığı bu günlerde size fiyatlarınız artırmanızı tavsiye etmem garibinize
gitmesin. Tahminlerinizin aksine ve bir iki vakanın dışında tüketiciler
fiyatlarınızı sıkı sıkıya takip etmez. Tüketiciler fiyatlarınızdan daha çok
imajınızı takip eder. Talep ettiğiniz paraya değip değmediğinizi sorgular. Bu
yüzden zamlarınızı algılamazlar. Onların algıladıkları pahalı olup
olmadığınızdır. Pahalılık ise fiyat ve algılanan değer arasındaki orantıdır.
Markalaşma çabalarının sebebi algılanan değeri yükselterek
fiyatınıza karşı tüketicinin yaklaşımını olumluya çevirmektir.
Kapalı kapılar ardında ve satış baskısı altında aklınıza
gelen ilk çözüm fiyat indirmek olmamalıdır. Tüketicilerin daha düşük fiyatlı
ürün aradığı safsatasını kafanızdan atın, onlar değerli şeyler satın alma
peşindeler, marka tüketme peşindeler.
Web sitem: www.muratsaylan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder