Şirketler niçin var?
Vizyon, misyon gibi ulvi gerekçeleri bir kenara koyacak olursak,
her şirket sahibine para kazandırmak için kurulur. Şirketler ortaklarının şahsi
servetlerini artırmak için vardırlar. Bu yüzden her şirket kar etmelidir. (Kar
etmeyen şirket kimse tarafından makbul değildir. Ne ortaklarına faydası olur,
ne çalışanlarına, ne tedarikçilerine, ne müşterilerine ne de devletine. Kar
edemeyen şirket vergi de üretemez, iyi maaş da veremez, iyi çalışma koşulları
da sunamaz, borçlarını zamanında ödeyemez, ürününü geliştiremez…)
Şirketimiz sayesinde her geçen yıl; daha refah içinde
yaşamalı, bankadaki paramız artmalı, arsa/villa, yat/kat, araba/uçak alabilmeli
veya var olanları daha üstünüyle/büyüğüyle değiştirebilmeli, yeni yatırımlar
yapabilmeliyiz.
(Elbette karlı şirketler sadece sahiplerini ihya etmez.
Çalışanlarını da ihya eder. Onlara daha iyi maaş ve çalışma koşulları sunar.
Tedarikçilerine kazandırır. Müşterilerine iyi ürün ve hizmet sunar. Daha önemlisi
müşteri memnuniyetine daha fazla önem verir. Daha çok kayıtlı (!) ve karlı
olduğu için devletine daha çok vergi verir. Topluma fayda sağlayan kurumsal
sosyal sorumluluk projelerine daha çok bütçe ayırır.)
Eğer bir şirket sahiplerini de sosyal paydaşlarını da ihya
edemiyorsa; ya şirketin içinde bulunduğu sektör küçülüyor demektir ya da şirket iyi yönetilmiyor demektir.
Karlılıktan daha iyisi sürdürülebilir karlılıktır.
İyi yönetilen her şirket kar eder. Ama kar eden her şirket
iyi yönetiliyor demek değildir.
Karlısınız diye şirketinizi yönetme biçiminizin mükemmel
olduğunu düşünmeyin. Tam tersi, karlıyken yönetiminizi iyileştirmek için daha
fazla düşünün ve değişin.
Pek çok firma konjonktür uygun olduğu, fırsatlar ayağına
geldiği, rakipleri az veya beceriksiz olduğu için karlıdır. Kısacası şansına
karlıdır. Ama şansın sürekliliği, istikrarlılığı, sürdürülebilirliği yoktur. En
fazla 3 yıl, 5 yıl sürer. Devranın değişebileceğini hesaba katıp, işinizi en
iyi şekilde nasıl yönetebileceğinizi, şansız (rekabetin arttığı) zamanlarda da
nasıl karlı bir şirket olabileceğinizi düşünmeli ve o zor geleceğe şimdiden
hazırlanmalısınız.
Keramet kimde?
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde talep öylesine
canlıdır ki, hasbelkader sermaye edinmiş kişilerin kurdukları işletmeler hızla
büyür. Talebin ve konjonktürün işletmesini büyüttüğünü göremeyen patronlar
kerameti kendilerinde gördükleri için kurumsallaşmaya, iş süreçlerini
iyileştirmeye, yeniden yapılanmaya, insan kaynaklarını güçlendirmeye kafa
yormayı, zaman ayırmayı, emek vermeyi, yatırım yapmayı gereksiz bulurlar.
Halbuki keramet kendilerinde olsa dahi bunu yapmalıdırlar, çünkü kendileri
olmadığında şirket de hızla yok olacaktır.
Şirketinizin büyümesindeki başrol sizde (patronda)
olacağına, şirketinizin ruhunda (yönetim anlayışında) olması daha iyidir.
Böylece şirketinizin sürdürülebilir karlılığı (başarısı) size veya bir kişiye
bağlı olmaz, kollektif olur. Böylece şirketiniz sizin yokluğunuzda da iyi idare
edilir. Siz de yeni girişimler yapabilir, holdingleşebilirsiniz.
Kurumsallaşmayı oturtabildiğinizde şirketleriniz sizden sonraki nesillerce de
kolayca yönetilebilir.
İşin sırrı; sürekli iyileştirmede, yeniden yapılanmada,
kurumsallaşmadadır.
Oldum demek bittim demektir.
Şu anda sektörünüzde lider olabilirsiniz. Ama unutmayın
sizin yerinize göz dikenler, firmalarını daha güçlü kılmak için sürekli
araştırıyorlar ve sürekli işlerini geliştiriyorlar. Yakında ensenize yapışacaklar
ve sonra size fark atacaklar.
Şirketinizi ve kendinizi mükemmel görmekten vaz geçin. Daha
iyisini isteyin ve araştırın. Şirketinizi nasıl daha güçlü hale
getirebileceğinizi öğrenmek için kurumsal şirketlerin, global şirketlerin
yapılarını öğrenmeye çalışın. Onların organizasyon şemalarını edinmeye çalışın.
Onların iş akış süreçlerini öğrenmeye çalışın. İş dergileri ve işletme
kitapları okuyun. Daha kurumsal firmalarda çalışmış profesyonelleri işe alın ve
şirketinize yeni yöntemler getirmelerine açık olun.