Geldiklerinde de anlattıkları, öğrettikleri hiç de “brand
new” şeyler değil. Biz bunları duyduyduk/biliyorduk dedirtiyor. O kadar klişe
şeyler, o kadar birbirine benzer şeyler söylüyorlar ki, insan hayal kırıklığına
uğruyor. Gurular, kendilerinden önce gelen kitaplarından daha farklı ve yeni
şeyler söylemeden ayrılıyorlar. Zaten genelde kitaplarının özetini yapıp
gidiyorlar.
3 saate yakın sunumları içinde dişe dokunur bir veya iki
cümle çıkıyor yada çıkmıyor. Keçi boynuzu gibiler, hani dakikalarca geviş
getirirsiniz, damağa dokunur bir damlacık lezzetleri olur ya, Guru’ların bende
bıraktıkları lezzet de bu kadar.
Guru payesini alanlar da bir alem. Sansasyonel fikri olan
herkesi, konferansçılar Guru diye pazara sunuyor. Doğal olarak deneyimleri ve
yorumlama yetenekleri kıt olan bu Guru’lardan şöyle hikayeler duyuyoruz;
“Bilmemne Havayolu şirketine
bir CEO atanır. Şirket iflas etmek üzereyken gelen bu yönetici, çok basit bir
operasyonla havayolunu kara geçirmiştir. Operasyon da şudur. Yolculara verilen
kahvaltı tabaklarındaki zeytin sayısın 6’dan 3’e düşürmek”.
Hadi canım sen de! Belli ki Guru gözlemini gözüyle değil,
başka yeriyle yapmış. Bizi de ortadoğulu ilkel insanlar diye düşündüğü için
sallıyor da sallıyor. Ama salondakiler de birbirine dönüp “Çok doğru bir
hareket. İşte bu kadar. Ben de aynısını yapardım” diyerekten başlarını
sallıyorlar. Herkes sallama anlayacağınız.
Bir de “mış”cı Gurular var. Kulaktan kulağa oynayanlar.
Birebir tecrübe etmedikleri veya tanık olmadıkları iş hikayelerini anlatan
Guru’lar. Benim bildiğim; alanında paradikması, araştırması, tecrübesi, işleyen
ve sınanmış bir stratejisi olanlara Guru denir. Şirketlerden derledikleri
haberleri anlatan ve sonucunun nereye vardığı bilinmeyen iş kararlarını
ballandıra ballandıra anlatanlara, herhalde Guru diyemeyiz. Olsa olsa
habercidirler.
Peki bunlara kim Guru payesi veriyor? Cevap; konferans
şirketleri. Evet böyle bir sektör var. Dünyada ve Türkiye’de hızla büyüyen bir
sektör. ABD kökenli bir sektör olduğunu söylememe gerek yok. Karlı bir alan.
Doğal olarak bu alanda birçok firma kuruluyor. Gerçek Guru’lar bu firmalar
arasında kapışılıyor. Gerçek Guru kıtlığı yaşanınca da, suni Guru’lar
yaratıyorlar. İş dünyasına yönelik söyleyecek sözü ve kitabı olan herkesi, (kimin
sözü ve kitabı yok ki!) ülke ülke dolaştırıp sunum yaptırıyorlar. Yani dünyada
dolaşan Guru’ların çoğu hormonlu.
İyi de bu kadar “businessman”, Guru’ların hormonlu olduğunu
ve anlatılacakların klişe olacağını bile bile neden Guru konferanslarına
koştura koştura gidiyor?
Ben bazı cevaplar ürettim:
Sosyalleşmek olabilir. Güncel fikirleri takip eden
modern yönetici havasını hep birlikte solumak olabilir. Eskiden bir laf vardı;
“Dostlar alışverişte görsün”. Bunu iş dünyası için “Dostlar konferansta görsün”
diye değiştirebiliriz. Böyle Guru’lar gelmese iş dünyası birbirinden epey
uzakta kalacak. Bu Guru’lar sayesinde bir gün de olsa işten uzaklaşılıyor, ama
iş çevresine yakınlaşılıyor. Yeni iş bağlantılarına, transfer görüşmelerine
zemin oluşturuluyor. Karşılaşılan eski iş arkadaşlarına nazire yapılabiliyor,
hava atılabiliyor.
Tekrar olabilir. Belki de, Guru’nun kitabında
okuduğunu anlamayanlar, unutanlar veya
okuduklarına inanamayanlar “bir de kendisinden dinleyelim” demiş
olabilirler. Zayıf gibi durduğuna bakmayın, bal gibi de geçerli bir sebep.
İnanç tazelemek olabilir. Nasıl Cuma’ya gidenler
imamın bildik nasihatlerine çok doğru diye kafa sallayıp, inançlarını rektifiye
ediyorlarsa, yöneticiler de işe bakışlarını tekrar tekrar Guru’dan duyarak, sağlama
yapmış hissine kapılıyor olabilirler.
Teyid olabilir. Guruları dinlemeye gelenlerin
kafalarını onaylama babında hep sallamalarından bunu anlayabilirsiniz. Bu tip
insanlar “Guru’nun aynısını daha önce ben de söylemiştim” diyerek
etrafta dolaşırlar.
Tıka basa dolan salonlara bakılınca Guru’ları dinlemeye
gelenlerin daha fazla ve farklı sebepleri olabileceğini de düşünmüyor değil
insan... O sebepleri de siz bulun.
Peki bu Guru’ların hiç mi iyi tarafı yok? Elbette var. Yazımdaki
dalgacı usluba bakmayın. Aslında Guru konferanslarının faydası olduğuna
inanıyorum. Ama gerçek Guru’ların katıldığı konferanslardan bahsediyorum.
Hatta bu konuda efsaneleşmiş bir örnek bile var; Japonya
mucizesinin altında kalite anlayışı olduğu ve bu kalite anlayışını da Japonya’ya
konferansa gelen ABD’li bir Guru’nun yaydığı söylenir. Hatta, ABD’li şirketler,
Japonya’nın başarısının altındaki nedenleri araştırdığında, zamanında yüz
vermedikleri bu evlatlarını keşfederler. O Guru kim mi? Tembellik yok, siz
araştırın.
Umarım Türkiye de, Japonya gibi mucize yaratır veya ABD gibi
kendi Guru’larını geç de olsa keşfeder.
Ben, yerli ve yabancı epey bir guruyu dinledim. Para ve
zaman yetiştiremediklerimi de basından ve katılanlardan takip ediyorum. Yani
kıyaslama yapabilecek düzeydeyim. Bizim uzmanlarımızın çok daha yerinde
tespitler ve öneriler getirdiklerini düşünüyorum. Yani, Guru olayında, “yerli
malı, yurdun malı, onu kullanmalı” diyorum. Tabii ecnebi hayranlığımız bitince yerlilere
de sıra gelecek.
Bizim uzmanlarımız da
Guru mertebesine ulaşabilecek mi? Dünyaya açılabilecekler mi?... gibi,
benzeri sorularınızı duyar gibi oluyorum. Ben müneccim değilim, Ama Guru
mertebesine ulaşmış uzmanlarımız olduğunu biliyorum. Ve onları hayranlıkla
izliyorum. İşte onlar;
- Güven
Borça
- Arman
Kırım
- Ali
Saydam
- Ali
Atıf Bir
- Rauf
Ateş
- İbrahim
Kavrakoğlu
- Ege
Cansen
- Levent
Erden
Bu listeye eklemeyi unuttuklarım olabilir. Siz kendiniz de
ekleme yapabilirsiniz. Yukarıdaki isimlerin konuşmalarını dinlemeye,
kitaplarını okumaya çalışın. Çok faydasını göreceksiniz.
Web sitem: www.muratsaylan.com