Uluslararası danışmanlık firması
Deloitte’un raporuna göre 2014 yılında dünyada lüks ürünler pazarı 2 trilyon
dolara yükselecek. Lüks ürün tüketiminde %1 payı olan ülkemizde bu rakam 20
milyar USD olarak gerçekleşecek.
Dünyada ve ülkemizde lüks tüketimin yarısı deneyim/hizmet
tüketimine, diğer yarısı da ürün tüketimine harcanıyor. Lüks tüketimin büyüme
oranı dünya ekonomisinin büyüme oranının hep üzerinde seyrediyor. Ülkemizde de
öyle. Refah düzeyi arttıkça lüks ürün ve hizmetlere olan talep artıyor. Son 20
yılda ekonomimizin büyümesi ortalama yıllık %5,1 iken lüks pazarın büyümesi
%10’ların üzerinde seyrediyor. Üstelik kriz dönemlerinden en az etkilenen de
lüks ürün ve hizmet pazarı oluyor. (Çünkü zenginler ekonomik krizlerden çok
etkilenmiyor ve lüks tüketerek kişisel krizlerinden çıkabiliyor J)
Lüks markaların hedef kitlesi olan
zenginler hemen hemen her ülkede %1 ila %5 arasında bir nüfusu oluşturuyor. Bu
belki büyük bir kitle değil ama hem tüketimleri fazla olduğu, hem de
tükettikleri markalara yüksek katma değer bıraktıkları için çok gözde bir hedef
kitle.
Zenginler de kendi içinde alt gruplara
ayrılıyor: 1- Ultra Zengin 2- Süper Zengin 3- Zengin. Üst tabakadaki bu nüfusun
dağılımı da sırasıyla %1, %9, %90 düzeyinde olduğu söyleniyor. (Kaymağın
kaymağı anlamında olup “zenginin de zenginini” ifade eden Fransızca tanımlama
“Creme da la creme” sanırım ultra zenginleri ifade ediyor.)
Tüm dünyada refahın artmasıyla birlikte lüksün
daha alt segmentlerden de rağbet görmesi ve markaların bu kitlelere kayıtsız
kalamaması sonucunda “erişilebilir lüks”
denen bir kategori de ortaya çıktı. Premium segment de denebilecek bu alana
orta sınıflardan çok rağbet var. Sonuçta tüketimin demokratikleşmesiyle
birlikte herkes kendisine veya evine en az bir tane lüks ürün/hizmet alıyor. (Örneğin;
C1 ve C2 SES grubu hanelerin genç üyelerinde sık sık iPhone, Diesel gibi
erişilebilir lüks ürünler görebiliyoruz.) Lükse ulaşmak isteyen kalabalıkların farkına
varan lüks markalar, onlara yönelik markalar, ürünler ve satış noktaları
yaratarak kapsama alanlarını ve gelirlerini artırmaktadır.
Geniş kitlelere hitap eden markalar da,
daha alt segmentlere yönelik kardeş markalar yarattıkları gibi, üst segmentlere
yönelik de markalar yaratarak lüks veya erişilebilir lüks tüketiminden pay
kapmaya çalışıyorlar. Örneğin; Kiğılı üst segmentlere ulaşmak için Abdullah
Kiğılı markasını yaratırken, Taç; Voleron markasını, Network; Que markasınız yaratmıştı. Satın
almalarla lüks segmentlere ulaşmak da bir yol olabilmektedir. Ülker’in
Godiva’yı satın alması gibi Volkswagen de üst segmentlere ulaşmak için yıllar
önce Audi ve Porsche’yi satın almıştı.
Lüks ürün veya hizmetlerin ortak noktası
pahalı olmaları, ender olmaları ve zengin kitleyi hedeflemeleridir. Zenginlere
satmak oldukça karlı bir iştir. Ama bu işte sürüm yoktur. Tane tane ve butik
satış yaparsınız. Hedef kitleniz çok kalabalık olmadığı için zengin müşteriyi
markanıza aşık ederek defalarca satış yapmayı hedeflersiniz. Zenginler oldukça
seçicidir. Kimden alacağını kestirmeniz için zengin yaşamanız, zengin
düşünmeniz gerekebilir.
Elinizde popüler bir marka varsa nasıl
pazarlayacağınızı az çok bilirsiniz. Çünkü etrafınız bu tip markalar ve
ürünleriyle doludur. Hayatınızda çoğunlukla bu markaların iletişimine maruz
kaldığınız için de kitlesel markaların pazarlanmasına dair epey görüş sahibi
olmuşsunuzdur. Pazarlama kitapları, dergileri ve makaleleri de geniş kitlelere
hitap eden markaların yönetimine odaklanmıştır. Ama lüks marka yönetimi popüler
marka yönetiminden çok farklıdır. Lüks marka pazarlamasında bilgi ve know-how
zayıf olduğu gibi, deneyim sahibi olan profesyonel sayısı da azdır. Bu yüzden
lüks marka yaratmaya kalkanların çoğu genelde başarısız olmaktadır. Batılı ve
uzak doğulu ülkelerin dünya sosyetesi tarafından kabul gören lüks markaları
varken, bizim ise kendi sosyetemiz tarafından dahi kabul gören lüks marka
sayımız bir avucun parmaklarını geçmez. Üstelik bunların hiçbiri dünya
sosyetesi tarafından aman aman talep edilmez.
Hal böyle olunca da firmaların lüks marka
yaratma iştahı da zayıftır. Oysaki ülkemizde A SES grubu %4 seviyelerindedir ve
içlerindeki zengin ailelerin sayısı da hızla artmaktadır. Dolayısıyla lüks
ürün/hizmet tüketicisi sayısı oldukça tatmin edici seviyelere ulaşmıştır.
Sadece turizm, restoran ve tekstil/hazır giyim girişimcilerimizin yeltendiği
lüks ürün/hizmet markası yaratma işine, bence başka sektörlerdeki firmaların da
el atma zamanı gelmiştir. Tabi hedef sadece yurtiçindeki zenginler olmamalıdır,
yurtdışındaki zenginler de kapsama alanına girmelidir.
Yerli girişimcilere lüks marka yaratın
demek kolaydır ama nasıl yaratabileceklerini ve yönetebileceklerini söylemek
zordur. Çünkü bu alanda deneyim ve literatür azdır. Maalesef kitapçılarda zenginlere pazarlamayı ve lüks marka yönetimini anlatan bir iş
kitabına da rastlayamazsınız. Hatta internette bile doyurucu makaleler
bulamazsınız.
Zenginlerin tüketim alışkanlıklarını ve
tüketimlerine yönelik düşünce, söylem ve davranışlarını bilmek için onlardan
birinin bizlere (lüks marka yöneticilerine) bunu anlatması gerekir. İçinizde
“bir bilen” olmamasına rağmen lüks marka yaratmak veya pazarlamak istiyorsanız
öncelikle lüks tüketimin hedef kitlesi olan zenginleri gözlemlemelisiniz. Onları
alışverişte veya tüketimde gözlemlemeniz önemlidir. Filmlerde, dizilerde, reklamlarda
ve sosyete dergilerinde yansıtılan zengin hayatı sizi fena halde yanıltabilir. Nüfusun
küçük bir dilimini oluşturan zenginlerle her yerde karşılaşma imkânı olmadığı
için bu segmente yönelik doyurucu gözlem yapmak pek mümkün değildir. Zenginleri
lüks marka/ürün tüketmeye yönelten nedenleri, duygu ve düşünceleri ortaya koyan
fokus grup araştırmaları da ortalıkta (internette) yoktur.
Lüks tüketicisinin (zenginlerin) içgörüsünü
ve içgüdüsünü bilmeden onlara yönelik marka yaratmanız ve yönetmeniz neredeyse
imkânsızdır. Zenginlerin tüketim alışkanlıkları ve lüks markalar hakkında kolay
yoldan bilgi edinmeniz için sizlere önerilerim şunlar olacak:
1)
Zaman
zaman lüks tüketime dair seminer ve konferanslar verilmektedir. Bu
etkinliklerde lüks marka sahipleri ve yöneticileri ile zengin tüketicilerden
bazıları konuşmacı olarak yer almaktadır. Bu etkinlikleri kaçırmayın derim.
2)
Zenginlere
hitap eden lüks markaların mağazalarına korkusuzca girin çıkın. Ürünler nasıl
sergileniyor, nasıl anlatılıyor, ortam nasıl düzenleniyor gözlemleyin. (Paraya
kıyın ve lüks bir şey alma deneyimini yaşayın)
3)
Zenginlere
hitap eden ve ortamlara (restoranlar, sergiler, partiler…vb) girip çıkın. Zenginleri ne tetikliyor,
nelerden bahsediyorlar, neleri önemsiyorlar gözlemleyin.
4)
Lüks
markaların web sitelerini inceleyin. Yaratıcılarının isimlerini Google’a girerek
röportajlarını okuyun. Buralarda epey ipucu var.
5)
Zenginleri
hedefleyen bir firmada (lüks markada) çalışın.
Yukarıda önerdiğim araştırma/öğrenme
metotlarını uygularsanız, zenginleri tüketime yönelten güdülerin çoğunun ve
tüketimini lanse edişinin ortalama insandan epey farklı olduğunu göreceksiniz.
Dolayısıyla yaratacağınız veya yönetmekte olduğunuz lüks markaya daha doğru yön
vereceksiniz.
Araştırmalarım, gözlemlerim ve deneyimlerime
dayanarak (zengin olduğum düşünülmesin, lüks marka/hizmet satan bir/iki firmaya
danışmanlık yaptığım için böyle söylüyorum) lüks marka/ürün pazarlamasında
dikkat edilmesi gereken konuları başlıklar halinde sizlere aktarmak istiyorum.
Ara Not: Bu yazı,
erişilebilir lüks kategorisindeki markalara yönelik (veya alt SES gruplarında
olup da, zenginlere öykündüğü veya kendini zenginmiş gibi hissetmek/göstermek
istediği için lüks tüketenlere yönelik) pazarlama taktikleri içermemektedir. Ayrıca
kurumlara lüks marka ve ürün satan firmalara yönelik pazarlama ve marka
yönetimi önerileri de içermez.
Lüks
markalarda konumlandırma basit değildir.
Hedef kitlenizdeki zenginler neden X lüks
markasını değil de sizin markanızı tercih etsin? Bu sorunun cevabını net bir
farklılıkla ifade edebilirseniz daha kolay kabul görebilirsiniz. Bu sorunun
cevabı size marka konumlandırmanızı da bulduracaktır. Öncelikle hedef
kitlenizin içgörüsünü analiz etmeye ve onları markanıza yönlendirecek içgüdüyü
bulmaya yönelmelisiniz.
Lüks bir markanın ürünü tüketicisine
fizyolojik veya ekonomik bir yarar sağlamaktan ziyade psikolojik yarar sağlar.
Lüks markanın imajı ve tüketicisine kattığı imaj lüks marka tercihinde önemli
yer tutar. Bu yüzden bazı sosyologlar lüks tüketimi gösteriş tüketimi olarak adlandırmaktadırlar. Bu alanda
konumlandırma belirlerken lüks tüketime neden olan güdüleri çok iyi ele
almalısınız. Lüks ürün/hizmet talep eden kişileri aşağıdakilerden biri veya bir
kaçı güdülemektedir.
·
Gösteriş
yapmak
·
Zenginliğini
göstermek
·
Yaşam
tarzını ifade etmek
·
Avangard
(öncü) olduklarını göstermek
·
Prestijlerini
artırmak için
·
Başarılı
olduklarını ispatlamak
·
Kariyerlerine
dikkat çekmek
·
Sosyal
statülerinin altını çizmek
·
Toplumun
diğer katmanlarından farklı olduğunu göstermek
·
Zengin
sınıfa ait olduğunu kanıtlamak
·
Diğer
zenginlerden veya zengin bir tanıdığından aşağıda kalmamak
·
Entelektüel
düzeylerini ilan etmek
·
Güzelliklerini
parlatmak
·
Cinsel
cazibelerini arttırmak
·
Haz
duygularını tatmin etmek
·
Kendini
değerli hissetmek
·
Depresyondan
çıkmak
·
Ender
olana sahip olmak
·
Gizemli
olana sahip olmak
·
Kaliteli
olana sahip olmak
·
Pahalı
olana sahip olmak
·
Kendilerini
şımartmak/ödüllendirmek
·
Sevdiklerini
şımartmak/ödüllendirmek
·
Elit
bağlantılar yakalamak
·
Yatırım
yapmak
Lüks marka konumlandırması oluştururken ve
iletişimini kurgularken bu duyarlılıklardan hangilerini kullanacağınızı
belirlemeniz gerekir.
Bununla birlikte lüks ürün/hizmet
üreticilerini müşterileri yönlendirmez, müşterileri onlardan işaret ve trend
bekler. Lüks markaların sunduğu yaşam biçimi tüketicilerini etkiler. Bu yüzden
lüks markaların arkasındaki yaratıcılarının yaşam biçimi ve hayat görüşü de önemlidir.
(Popüler markalar ise tüketicilerinin yaşam biçiminden etkilenir. Markasını
onların içgörülerine göre şekillendirir.) Lüks markalar hedef kitlelerine karşı
dominant olmak zorundadır. Edilgen değil, etken marka rolü üstlenmelidirler. Arogan
bir yaşam biçimi önermelidirler.
Konumlandırma ise markanızdan ne kadar
ciro, kar, karlılık beklediğinize ve hangi segmentlere odaklanacağınıza
bağlıdır.
Lüks markaya isim koymak basittir.
Bir markaya isim vermek pazarlamanın
en önemli ayağıdır. İsim de öncelikle konumlandırmadan yola çıkılarak
verilmelidir. Lüks markalar zenginleri hedefledikleri için genelde
tasarımcısının veya yaratıcılarının adını/soyadını alırlar. Or: Giorgio Armani, Gucci, Maserati,
Dolce&Gabbana, Rolls Royce. (Bu tip isimlendirmelerde; marka yeterince
bilindikten sonra kısaltmayla da devam edilebilir. Hatta bu kısaltmalar logo
gibi kullanılıp ürünlerin alameti farika deseni olarak da kullanılabilir. Ör:
CG, LV) Bazı lüks markaların tasarımcısının ad/soyad kısaltmalarına bir ek
alarak da isimlendirme yaptıklarını görmekteyiz. Ör: Donna Karan New York
(DKNY) Bazı lüks markalar anlam ifade eden bir kelime veya yan yana gelmiş iki
kelimeden oluşmaktadır. Ör: Habitat, Loewe, Restoration Hardware. Bazıları da anlamlı
iki kelimenin mutantından oluşmaktadır. Ör: Rolex (Horlogerie Exquise) Kendi
başına hiçbir anlam ifade etmeyen, (Exxon gibi) türetme isimlere lüks
markalarda pek rastlanılmaz.
Lüks marka ismi evrensel olmalıdır.
Dolayısıyla .com uzantılı web adresi boş olmayan bir isim seçerseniz lüks marka
olma iddianız işin başında çöpe gidecektir. Ben özellikle tasarımcı insanlara,
ileride lüks bir marka sahibi olma ihtimallerini düşünerek ad ve soyadlarından
oluşan alan adlarını şimdiden almalarını öneriyorum. Aksi taktirde ileride kendilerine
.com’u boş bir yeni ad/soyad bulmak zorunda kalabilirler.
Lüks markaların görsel kimlik yaklaşımları neredeyse
standarttır.
Lüks markanın rengi siyahtır. Ender
olarak logo renklerinde bordo, bronz, altın ve lacivert renkleri de görülür.
Logolar genelde tek renktir. Siyah zeminde beyaz veya beyaz seminde
siyahtırlar. Hele hele ikiden fazla renge sahip logo hiç görülmez. Koyu
renklerin özellikle de siyahın klasik, ciddi, gizemli, büyük, derin ve
erişilmez algısı lüks markanın imajına artı değer katar.
Logolar genelde dişi olarak
kullanılır. Yani koyu zeminde beyaz logo tercih sebebidir.
Lüks markaların logoları genelde
yalın bir tipografiden (marka isminden) oluşur. Tipografinin fontları genelde
büyük harflerden oluşur. Genellikle tırnaklı font tercih edilir ve fontun ince
karakterli versiyonu kullanılır.
Geleneğe, soyluluğa, tarihi olmaya vurgu yapacaksanız tırnaklı,
modernliğe, yeniliğe, öncülüğe vurgu yapacaksanız tırnaksız bir font seçmenizi
öneririm. Bold (kalın) karakter kullanmak adeta görgüsüzlüktür. Yine de yarı
bold veya tam bold karaktere sahip logolar da vardır.
Lüks markalarda amblem kullanımı çok
yaygın olmamakla birlikte, amblem kullananların ya isim baş harflerinden oluşan
amblem kullandıklarını ya da soyluluğu ifade eden amblemler kullandıklarını
görürüz. (Soyluluğa vurgu yapılan amblemlerde sofistike detaylar içeren ve
geçmişten izler taşıyan, gelenekselliği çağrıştıran formlar kullanılır. Ör:
Hermes logosu üzerindeki at arabası veya Versace’nin Medusa’sı gibi.)
Lüks markalar logolarını ne
reklamlarında ne de tabelalarında devasa olarak kullanmazlar. (Popüler
markaların sahipleri reklamcılarına sürekli “biraz logoyu büyütelim” derken, lüks marka sahipleri reklamcılarına
“logoyu küçültelim” der.)
Lüks marka
bilinir olmak için bağırmaz.
Lüks markaların
pazarlama ve müşteri iletişiminde kullandığı yöntemler sıradan markaların
kullandığı yöntemler ile asla aynı değildir ve olmamalıdır. Reklamdan sosyal
medya kullanımına kadar tüm tanıtım faaliyetleri farklı olmak zorundadır. Lüks
markalar popüler mecralarda gözükmeyi tercih etmez. Lüks markalar televizyon ve gazete reklamları
yerine hedef kitlelerine seslenen dergilerde yer almayı tercih ederler.
İlanlarında fazla cümle kurmazlar, markalarıyla/ürünleriyle fazla böbürlenmezler, rakiplerine hiçbir şekilde atıfta bulunmazlar. İlanlarında resim her şeydir. Bu yüzden dünyanın en iyi fotoğrafçılarıyla, dünyanın en iyi mankenleriyle çalışırlar. Bazen celebritiy (ünlü karakter) kullanırlar. Ürünün gözükmesi ve logonun yer alması yeterlidir. Hatta bazı markalar kendilerine o kadar çok güvenir ki ilanlarında logolarını dahi kullanmazlar. Lüks markalar ilanlarını yayınladıkları ülkelere uyarlamazlar, her ülkede ilanları aynıdır ve İngilizce’dir. Bu da penetre oldukları tüm ülkeler için sadece bir reklam ajansıyla çalışmayı yeterli kılar.
Lüks markaların kitlesel bilinirlik
kaygıları yoktur. Sadece hedef kitleleri ve bu kitlenin dışındaki ilk halkanın
bilmesi onlar için yeterlidir. Hatta az biliniyor olmaları hedef kitlesi
tarafından bir ayrıcalık malzemesi haline de gelmektedir. Zengin azınlık
tarafından tüketilen lüks markaların bazıları (örneğin Ferrari) tüm tüketiciler
tarafından bilinir ve takip edilirken bazıları (örneğin Philippe Patek)
özellikle herkes tarafından bilinmemeyi tercih eder. Zenginler arasında duyulmamış
bir lüks markayı tüketmek bile ince bir zevkin veya farklılığın sebebi
olabilmektedir.
Bu perspektiften bakınca lüks markaların sosyal medya kullanımı da çok dikkatli olmalıdır. Alt SES gruplarının fazla ilgilendiği sosyal medya hesapları mevcut müşterileri kaçırabilir. Belki de bu sebepten dolayı lüks markalar sosyal medyada çok karşımıza çıkmaz.
Lüks markalar medyayı etkilemekten
çok hedef kitlelerini etkilemeye önem verirler. Bu yüzden hedef kitlelerinin
davet edildiği etkinlikleri sık sık düzenlerler.
Sosyal sorumluluk projelerine
sponsor olmak lüks markalar için reklam kadar önemlidir. Bu alana önemli bütçe
ayırırlar.
Lüks marka eşsizmiş gibi, yaratıcısı da erişilmez gibi
davranmalıdır.
Lüks marka konumlandırması gereği
kendisini rakipsiz algılatmak zorundadır. Bu yüzden en iyisi kendisiymiş gibi
davranır. Lüks markaların arasında tüketiciler tarafından görülen/hissedilen
rekabet yoktur. Bu yüzden reklamlarında rakiplerine çamur atmaya kalkışmazlar,
herhangi bir rakibiyle “ağız dalaşına” PR veya demeç düzeyinde bile olsa
girmezler.
Yaratıcısı çok sık etrafta gözükmez.
Kendisine gizem katmaya çalışır. Tarzı ve tutumuyla farklılaşır. Demeçleri/röportajları
çok etkileyicidir. Farklı bir felsefe, benzersiz bir hikaye ortaya koymak için
üzerinde çok düşünülmüş cümleler kurarlar. Sosyete etkinliklerinde çok ölçülü
(arogan) boy gösterir. Bu hem onları erişilmez hem de markalarını eşsiz
gösterir.
Lüks markalar
pahalı olmalıdır.
Fiyat zenginler için de önemlidir! Ucuz bir
şey almak onlar için itibar kaybı ve endişe verici olabilir. Bazen fiyatın
kendisi tek başına lükslüğü ifade (temsil) edebilmektedir. Toplumun ezici
çoğunluğunu oluşturan orta ve alt kesimlere pahalı bir şey satmak zorken,
zenginlere satmak oldukça kolay olabilmektedir. Tam aksine zenginlere ucuz bir
şeyi satmak zordur. Varlıklı tüketiciler ekmek, kahve, tuz gibi sıradan
ürünlerin bile pahalısını tüketmek isterler. Yüksek fiyat zenginin lükse
erişebilirlik ve servet feda edebilirlik kapasitesini gösterdiği için de önemlidir.
Lüks markalar
indirime girmemelidir.
Lüks markalar genellikle erimeyen (satışında
zorlandıkları) ürünlerini satış noktalarından toplar ve yeni girdiği bir
pazardaki satış noktasına iletir. İndirim yapacaksa da orada (ücra bir köşede)
indirim yapar ama indirim yaptığını belirtmeden satar. Böylece indirimli
fiyattan alanlar indirimli aldıklarını fark etmezler. (Zenginler müdavimi
oldukları markadan 1000 USD’a aldıkları tişörtü başka bir yerde veya sezon
sonunda 100 USD’ye satılırken görmek istemez) Bu uygulama sayesinde lüks marka
etiket fiyatından ürün almış müşterilerini hayal kırıklığına uğratmadığı gibi, hedef
kitlesini indirim beklentisine de sokmamış olur. Lüks tüketicilerinin
(zenginlerin) gözünde indirim; markanın başarısızlığı olarak algılandığı gibi,
alt segmentlerin o markaya/ürüne ulaşabileceği anlamına geleceği için markanın
değerini ve lüks konumlandırmasını zedeler. (Ulaşılabilir lüks veya premium
ürün segmentindeki markalar belki indirime girebilir. Ama yine de bunu
bağırarak deklare etmemesi gerekir. Lüks marka duruşu “ucuzluğu” kaldırmaz.) Lüks
markaların çoğu satılmayan ürünlerini indirip yapıp eritmek yerine, yakıp yok
etmeyi tercih eder.
Lüks
ürünler nadir olmalıdır.
Lüks ürün tüketicileri kendilerini yegâne
hissedebilmeleri için aldıkları lüks ürünü bırakın alt segmentlerin
erişebilmesini, kendi segmentindeki kişilerin dahi erişmesini istemez. Sırf bu
yüzden lüks ürünün/hizmetin ilk tüketicisi olmak için yarışırlar.
Tanıdıklarının tükettikleri lüks ürün/hizmeti tüketmek istemezler, tüketseler
bile ilk tüketenlere göstermez veya bahsetmezler. Zenginler bir ürünün/hizmetin
ikinci tüketicisi olmayı sevmezler.
Haliyle kitlesel üretilen ürünlerin
lükslüğünden bahsedilemez. Herkesin her yerde bulabildiği ürünler/markalar
fiyatı ne olursa olsun lüks olarak adlandırılmaz. Bu yüzden lüks markalar
ürettikleri her ürünü sınırlı sayıda üretmek zorundadırlar.
(iPhone ve benzeri erişilebilir lüks kategorisindeki
ürünler bu ilkenin dışındadır. Kaldı ki, iPhone zenginleri tatmin etmek için düşük
ve yüksek hafıza kapasiteli telefonlarının arasına neredeyse 500 dolarlık fark
koyarak, orta direk tüketicisiyle zengin tüketicisini ayrıştırmaya
çalışmaktadır. Halbuki bu iki ürünün içindeki komponent farklılığı 10 dolar
seviyesindedir. iPhone’un segmentleri ayrıştırma formüllerinden biri de yeni
modellerini önce kısıtlı sayıda piyasaya sunması, böylece önce zenginlerin
almasını sağlayarak bir süre kendilerini elit hissetmelerini sağlamasıdır. Bir
iki ay sonra da alt segmentlerin de erişebileceği kadar çok iPhone’u piyasaya
sürerek tüketici kapsama alanını genişletmektedir.)
Ürün gamında bulunan her üründen sınırlı
sayıda üretim yapmak zorunda olan lüks markaların önündeki en büyük problem
enderliği koruyarak nasıl daha çok satış yapacağıdır. Bunun en kolay çözümü
sadık müşteriler yaratmaktan geçmektedir. Yani aynı kişilere ürün gamınızdaki
tüm ürünler ve yeni çıkacak ürünleri sürekli satabilmektir. Bunu
gerçekleştirmek için de öncelikle marka konumlandırmanız ve sunumunuz benzersiz
olmalıdır.
Lüks
ürünün bulunurluğu da ender olmalıdır.
Lüks ürün ne kadar az yerde bulunuyorsa o
kadar değerlidir. Her yerde satılmamalıdır. Her AVM’deki veya alelade bir
caddedeki mağazada satılıyor olamaz. Hele hele internetteki e-ticaret
sitelerinde hiç satılmamalıdır. Hatta markanın kendisine ait sanal mağazası
bile olmamalıdır. Çünkü lüks markanın/ürünün satış/satınalma ritüeli/deneyimi
markaya/ürüne değer katar, lükslüğünü pekiştirir. Lüks markanın ruhuna en uygun
deneyim de fiziki mağazada yaşatılır.
Buna rağmen neden lüks markaları bazı
internet sitelerinde, bazı alelade mağazalarda görüyoruz? Buralarda satılan
lüks markaların büyük çoğunluğu ya taklit mallar ya çalıntı mallar ya da
üreticisi tarafından gizlice (el altından) spot piyasaya verilen mallar.
İndirim yapmama prensibi gereği ellerinde kalan malları yok ederek eritmek
istemeyen lüks markalar gelişmekte olan ülkelerdeki temsilcilerine haber
vermeden oradaki tüccarlara mal satarak ellerindeki fazlalıklardan kurtulmaya
çalışmaktadır.
Lüks marka yattığı yerden belli olur
Lüks markanın satıldığı yer (mağaza,
restoran… vb) müşterinin oraya ulaşımı, mekânın girişi, içerideki atmosfer markanın
imajını, farklılık düzeyini ve yaratıcılık gücünü anlatır. Bu yüzden lüks
markalar satış noktalarına büyük dekorasyon yatırımı yaparlar. En yaratıcı ve
yetenekli mimarlarla çalışırlar. Farklı materyaller ve yenilikçi teknolojiler
kullanarak şaşırtıcı iç dekorasyon yaratırlar. Hepsi müşterilerine benzersiz
deneyim yaşatmak içindir.
Lüks markalar mağazalarında binlerce
çeşit veya tıka basa ürün bulundurmazlar. Çünkü bu onların nadirlik vaatlerine
uymaz. Bu yüzden lüks markaların mağazalarında çok az ürün ve çeşit bulunur.
Müşteriyi ağırlamaya ve müşteriyi etkileme amaçlı dekorasyona ürünlerden daha
fazla yer ayırırlar.
Lüks marka mağazalarında çalışan
personel fit görünüşlü (erkekse yakışıklı, kadınsa güzel) olmalıdır. Üniversite
mezunu, yabancı dil bilen, kültürlü insanlardan satıcı kadrolar oluşturulmalıdır.
Böylece kapıdan giren herkesi markaya aşık etmeleri daha da kolaylaşır.
Lüks
ürünün/hizmetin sunumu benzersiz olmalıdır.
Tüketicilerin çoğu ürün satın alırken
aldıkları hizmetin kalitesine odaklanmazken, lüks tüketicileri odaklanır ve
önemser. Lüks tüketicisi kendisine değer verilmesini çok önemsediği gibi lüks
markanın kendi ürününe ne kadar değer verdiğini de önemser. Son derece şık ama
müşteri ve ürün kalabalığı olmayan bir yerde ürünleri incelemek ister. Ürünü
kendilerine anlatan kişinin (satıcının) kibarlığı, duruşu, entelektüelliği ve
hizmet severliği onlar için önemlidir. Arogan uşak tiplemesine sahip bu
satıcılar her daim “cool” bir samimiyet içindedir. Eğer satıcı sattığı ürüne
değer vermiyorsa müşterinin alması imkânsızdır. Bu yüzden lüks ürünlerin
satıcıları markanın kimliğine/hikayesine hakim olmalı ve tanıttığı ürünlerin
her birine dünyanın en nadide ve en eski vazosu muamelesi yapmalıdır. Lüks hizmet üzerine söylenen “Servis ile lüks servis arasındaki fark bira
ile şampanya arasındaki fark gibidir” benzetmesi sanırım bu konunun önemini
oldukça iyi anlatmaktadır.
Lüks
marka yönetimine dair söylenebilecek diğer sözler/teoriler:
·
Lüks
ürünler el emeği göz nuru olmalıdır.
·
Lüks
ürünlerin hammaddesi çok kaliteli olmalıdır.
·
Lüks
markanın dinlemeye değer bir hikâyesi olmalıdır.
·
Lüks
ürünlerin tasarımı fütüristtik olmak zorunda değildir. Hatta lüks ürünlerde
klasik tasarım, ağdalı yaklaşım daha makbuldür.
·
Lüks
markaların önemli bir kısmı tasarımcısının adını taşır veya adıyla anılır. Lüks
markalar yaratıcısıyla özdeşleşmeye yatkındır.
·
Lüks
ürünler avangard (öncü) olabilir, ama yeni/toy akımların takipçisi olamaz.
·
Lüks
markalar ilgi alanlarındaki yeni teknolojileri ürünlerine adapte ederler ama bu
tüm lüks markaların teknolojisi ileri olmak zorunda anlamına gelmez.
·
Lüks
markalar işlevsel (fonksiyonel) olmak zorunda değildir.
·
Lüks
marka reklamlarında oyuncu kullanmaz, celebrity kullanır.
·
Zenginler
aidiyet hissedebilecekleri markaları tüketmek istediklerinden lüks markalar bir
club/cemiyet mantığında markalanmalı ve yaşatılmalıdır.
·
Ürünleri
ve markası taklit edilmiyorsa henüz lüks marka değildir. Bir başka deyişle;
taklit ediliyor olmak da lüks marka mertebesine ulaşmanın bir yolu. Lüks marka
olmaya çalışanların bu seviyeye ulaştıklarını gösteren aşama taklit edilmeleri
denebilir.
Tüm sektörlerin üzerinde büyüyen bir alana
girmek ve yüksek karlı çalışarak küpünüzü doldurmak istiyorsanız lüks marka
yaratmanızı şiddetle tavsiye ederim. Tabi oyunu kuralına göre oynamayı da
becerebilecekseniz bu işe soyunun. Lüks marka yönetecekseniz veya
yönetiyorsanız yukarıda belirttiğim olmazsa olmaz kurallara lütfen dikkat edin.
Popüler veya premium bir markanız varsa lütfen onu lüks marka gibi algılatmaya
çalışıp boşuna zengin kitleyi kendinize çekmeye uğraşmayın, başaramazsınız.
Kimse yemez. (Bir zamanlar Volkswagen zenginleri çekmek için Phaton isminde bir
model çıkarmıştı ve çuvallamıştı. Hiç kimse premium markalar olan Audi,
Mercedes, BMW varken popüler marka olan Volkswagen’ın Phaton’una bakmamıştı)
Onun yerine oturun ve gerçekten lüks bir marka yaratın.
Kolay gelsin.
Dip Not 1:
Bu yazıda tanımı yapılan ve pazarlama teknikleri anlatılan lüks marka yönetimi tekniklerine uymayan lüks markalar elbette
vardır. Ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Dip Not 2:
Tüm zenginler lüks ürün/hizmet tüketimi yapmaz. İçlerinden bazıları oldukça sade bir yaşam sürer ve lüks
tüketimden uzak dururlar. Ör: Ünlü fon yöneticisi Warren Buffet. İkea’nın sahibi Ingvar Kamprad.
Dip Not 3: Lüks markalara danışmanlık verme
deneyimim arttıkça bu alanda daha fazla literatür üretmeyi planlıyorum. Beni
izlemeye devam edin J
Güzel paylaşım
YanıtlaSilBu güzel paylaşımınız için çok teşekkürler
YanıtlaSilÇok güzel bilgiler bunlar . Minnettarım çok sağolun ...
YanıtlaSilharika bilgiler için teşekkür ederim. yazınızın devamını nerede bulabilirim?
YanıtlaSilUzmanlığıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Bu bloğu incelerseniz tüm makalelerime ulaşabilirsiniz.
Sil