İş kuranların aklında bir ön yargı vardır. Müşteri
adaylarının ayağına gitmektense müşterinin kendilerine ulaşmalarını beklerler,
yeğlerler. İşe yani başlayan satıcıların en büyük korkusu da çoğundan red
cevabı alacağını bile bile müşteri adaylarını ziyaret etmektir. Bunun nedeni
aile ve toplumsal kültürümüzden kaynaklanmaktadır. Bizler ısrarcı insanları
sevmeyiz. Fikrini veya malını satmaya çalışan insanlara kuşkuyla bakarız. “Satıcı
herif” diye aşağılama cümleleri kura kura, apartman kapılarımıza astığımız
“satıcılar ve pazarlamacılar” giremez yazılarımızla içimizdeki girişken
satıcıyı öldürmüşüzdür. “İsteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü” gibi iş
adamlarımıza (ve satıcılarımıza) örnek olacak atasözlerimiz de mevcuttur ama
ona rağmen yeni iş kuranların satış ve pazarlamada çekingen olduklarını ve bu
yüzden kaybettiklerini görüyorum. Çok ciddi bir şekilde “yırtık” olamama
sorunumuz var.
Unutmayın müşterilerin sizi bulmasını beklerseniz, daha
çok beklersiniz. Çünkü müşteri, ihtiyacını gidermek için çok fazla arayış içine
girmez; en fazla 3 tedarikçi bulur ve karşılaştırma yaparak alır. Eğer
sektörünüzde sadece 3 firma yoksa ve siz o 3 firmadan biri değilseniz müşteri
adayının size ulaşması ihtimali çok çok düşüktür. (Google’daki aramalarda ilk
sayfada çıkmak da bunun için önemlidir. Ama konumuz bu değil)
Oysaki birçok yerde dediğim gibi “dolaşan kurt avlanır”
veya Çinlilerin dediği gibi “ısrarcı köpek beslenir”.
Söz konusu olan ekmek parasıysa, ekmek değil aslanın
ağzında midesinde olsa bile pes etmemeli ve malınızı/hizmetinizi tanıtmak ve
kabul ettirmek için ısrarcı olmalısınız. Israrcılıktan kastım karşı tarafı
taciz etmek değil, ilk “hayır”da pes etmeden ama karşı tarafı rahatsız da
etmeden doğru argümanlarla ikna etmeye çalışmanızdır. Görüşmeleriniz satışla
sonuçlanmasa da (ki işin doğası gereği çoğu satışla sonuçlanmayacaktır)
yılmamalı, satacak kişi bulma konusundaki kararlılığınız ve iyimserliğiniz devam
etmelidir.
Satış reddedilmekten korkanlara uygun bir meslek
değildir. Telefonla arama yaparak
randevu koparmaya veya satış yapmaya çalışanlar, tele-marketingciler, rast gele
ziyaret yaparak daha önce hiç alışverişi olmadığı müşteri adaylarına satış
yapmaya çalışanlar, bayileri ziyaret ederek sipariş toplayan satıcılar satış
yapamamayı, sipariş alamamayı, yani reddedilmeyi işin doğası kabul etmelidirler.
Bu tip satıcılar bir kapıdan kovulsalar dahi diğer kapıdan ekmek
çıkaracaklarına inanmalı ve olumlu düşünmelidirler. Kesinlikle girişimci
olmaları (amiyane tabirle “yırtık” olmaları) gerekir.
Diyelim ki;
bir reklam ajansınız var. Gözünüze kestirdiğiniz sektörleri tek tek incelemeli
ve bir sektördeki reklamverenlere düzenli olarak ulaşmaya çalışarak randevu
koparmalısınız. O reklamverenin reklam ajansı olup olmadığı veya çok iyi bir
reklam ajansıyla çalışıp çalışmadığı önemli değildir. Önemli olan ne edip yapıp
o reklamverenden randevu koparabilmektir. Akıllı her patron kendisinden bir
şekilde randevu koparan reklamcının malını da tüketicilere bir şekilde satın
aldırmanın yolunu bulacağını düşünür. Yani randevu koparabilirseniz o
reklamvereni müşteri yapma ihtimaliniz de var demektir. Ekmek parası için
denemeye (ısrarcı olmaya) değer.
Aklımızdaki “acaba
karşı tarafı taciz mi ediyoruz”, “bu
kadar ısrarcılık arsızlık olarak algılanmasın” gibi düşünceler beynimizdeki
ön yargı bölgemizin bize kurduğu tuzaklardır. Eğer yaratıcı ve inovatif bir
reklamcıysanız zaten reklamverenden randevu koparmanın güzel bir yolunu mutlaka
bulacaksınızdır. Gerisi görüşmedeki sunumunuza kalmıştır. Unutmayın; büyük
ikramiyeyi kazanma ihtimalinizin olması için önce bilet almanız gerekir.
Diyelim ki;
bir şarap firması için satıcı olarak işe girdiniz. Göreviniz de; müşteri
adaylarına tele-marketing yaparak ve randevu koparmaya çalışmak, görüşmede
tadım yaptırarak ve sunum yaparak şarap satmak olacaktır. (Saha satıcılarına
yönelik en zor işlerden biri de kesinlikle bu tip şarap satıcılığıdır. Bu işte
başarılı olursanız ileride kesin büyük bir firmanın satış müdürü veya iş adamı
olursunuz.) Bu satış içinde ilk deneyimiz ise işi ilk aldığınız akşam kara kara
düşüneceğinizden eminim. Nereden başlamalısınız? Öncelikle alkol-sever tüm
tanıdıklarınızın bir listesini yapın. İlk önce onları arayın. Onlara şarap
satmaya çalışmayın. İşinizi anlatın ve onlardan müşteri adayı olabilecek
tanıdıklarının ad-soyad ve telefon bilgilerini isteyin. Tabi bu bilgileri
telefonda almak zordur. En doğrusu telefon görüşmesinden sonra mail atmak ve bahsettiğiniz
listeyi istemek olmalıdır. (Aslında ziyaret etmeniz güzel bir liste almanız
için daha etkili olacaktır.) Merak etmeyin eğer gerçekten dostunuzsa başarılı
olmanız için size en az 5 kişilik liste verecektir. (Hatta bazıları siz pazarlama
yapmamanıza rağmen sizden şarap alarak ilk müşterilerinizden olacaktır.) 20
dostunuzdan liste alabilseniz 100 kişi yapar. Şimdi hiç sıkılmadan, utanmadan
bu insanları çat kapı (çat telefon demek daha doğru olabilir) aramanızdır. Karşı
tarafa telefon numarasını kimden aldığınız açıklayarak, doğru bir giriş ve
anlatım yaparsanız kesinlikle bu 100 kişiden en az 10’undan randevu
koparabilirsiniz. Bu 10 randevudan da en az 3’üne satış yapacağınızdan da
eminim.
Pareto kuralına (80/20) benzer bir şekilde, doğru
belirlenmiş hedef kitlelerin hemen hemen %10’u zaten sizin pazarlamaya
çalıştığınız ürünü satın almayı son zamanlarda düşünen insanlardan çıkacaktır.
%3’ü de zaten satın almaya karar vermiştir ama henüz tedarikçi arayışına girmemiştir
veya alışverişe çıkmamıştır. Bu istatistik ev satıcıları için de, otomobil
satıcıları için de, lastik satıcıları için de geçerlidir.
Diyelim ki;
bilgisayar firmasısınız ve bilgisayarı yenileme süresi ülkenizde 3 yıl. 36 ay
önce bilgisayar sattığınız insanları aradığınızda onlara yeni bilgisayar satma
oranınız %3’ten fazla olacaktır. Çünkü onlar ürünlerinizi denemiş ve iyi kötü bir
intibaya sahip olmuşlardır. Hele hele eski müşteri oldukları için bir de
avantaj sunarsanız satış/arama oranınızı daha da yükseltebilirsiniz.
Diyelim ki;
kapı kapı dolaşarak satış yapan tencere satıcısısınız. Aynı istatistik aşağı
yukarı sizin için de geçerli olacaktır. Zilini çaldığınız 100 kapıdan 90’ı kısa
sürede yüzünüze kapanacaktır. %10’u ise sizi ilgiyle dinleyecektir. %3’ü de
sizden satın alacaktır.
Bu oran normal bir insan için çok düşük olabilir. Bir
başka deyişle her 100 girişimden 90’ında reddedilmek moral bozucu olabilir. Ama
bir firma için %10’luk ilgi ve %3’lük satış oranları çok başarılıdır. Dolayısıyla
satıcı için de başarılıdır.
Ayrıca %90’lık bir kesime de birebir tanıtım yapılmıştır.
Firma, marka ve ürün hakkında (müşteri adayı yüzünden yarım yamalak da olsa) bilgi
verilmiştir. Farkındalık yaratılmıştır. Bu da bir kazançtır.
Satış yapılamayan %90’ın bir kısmından ümit
kesilmemelidir. İlk temas sonrasında bu %90’ın içinde mutlaka “acaba alsa mıydım” diyenler olacaktır.
Bazıları söz konusu ihtiyacını bir süre sonra (örneğin 3 ay sonra) gidermeyi
planlamış olabilir. Bu yüzden iş yoğunluğunun da etkisiyle sizi açıklama
yapmadan reddetmiş olabilir. Bazıları da rakiplerinize ve onların ürünlerine
karşı aşırı sadakat ve sevgi besliyor olabilir. Bir kısmı da elbette
yanlışlıkla hedef kitlenize dahil edilmiş olabilir. Yine de %90’ın içindeki
%60’lık dilim kolayca kenara atılmamalıdır.
Reddedilmeyi kişisel almayan, ,ihtiyacın henüz açığa
çıkmamasından dolayı reddedildiğini bilen satıcılar, kendilerini reddeden
müşterileri sınıflara ayırır ve kazanılabilecek sınıftakileri düzenli
aralıklarla tekrar tekrar arar veya ziyaret eder. Çünkü bilir ki, o müşteri
adayı sattığı ürünü tüketen bir kurum/insandır. Dolayısıyla tüketim zamanını
kollayarak müşterinin karşısına tekrar çıkmayı planlar.
Sonuç olarak ister ticari olsun ister nihai tüketici
olsun, müşteri adaylarının peşinden koşulmayacaksa satış ekibine de ihtiyaç
olmamalıdır. Zira müşteri adayları akın akın sizin ürününüzü arıyor veya almaya
geliyordur(!) ve bu yüzden sizin yeni müşterilere ihtiyacınız yoktur (?).
Gelgelelim sadece 3 oyuncunun bulunduğu GSM sektöründe bile firmalar yeni
müşteriler edinmek ve rakiplerinin müşterilerini kapmak için sürekli faaliyet
içindedirler. Bu faaliyetlerin en önemlisi de bahsettiğim satıcılar
aracılığıyla yapılan pazarlama faaliyetleridir. Bu milyar dolarlık firmalar
bile müşteri peşinde bu kadar koşturuyorsa, sizin yeni kurduğunuz firmanız ve
işe aldığınız satıcılarınız iki misli daha fazla müşterilerin peşinde olmalıdır.
İyi avlar.
Not: Firmanızı arayan bir müşteri adayına veya
mağazanıza/ofisinize gelen müşteriye satış yapma oranınız elbette daha fazla
olacaktır. Çünkü onlar zaten ihtiyacı açığa çıkmış ve tedarikçi alternatifleri
arasına sizi de koşmuş müşterilerdir. Büyük bir ihtimalle ürünlerinizi
incelemiş ve onlar hakkında bilgilenmişlerdir. Bu tip müşterilerden %50’sine
satış yapmak bile marifet değildir, en azından %70’ine satış yapmanız başarı
kabul edilmelidir. Eee, dolaşmayan kurt da ayağına kadar gelen ceylanı kolayca
avlasın, değil mi?
Web sitem: www.muratsaylan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder