Bolluk çağında yaşıyoruz. Her yer ürün dolu. Markalar vahşi
bir rekabet içerisinde. Bazıları rakiplerini batırmak için zararına satışlara
bile katlanıyor. Bu karsızlık ortamında şirketlerin büyümesi de, devletin vergi
toplamsı da zor.
Markaların elinde neredeyse tek silah var; fiyat, indirim,
promosyon.
Fiyat kırmadan, kardan taviz vermeden (hatta karı artırarak)
rekabet edilebilir mi?
Bu yazımda sürdürülebilir karlılık ve büyüme için
maliyetleri düşürmenin dışında neler yapılabiliri anlatmaya çalışacağım.
Hangi alanlarda tatminkar pozisyonlar var?
Tatminkar Pozisyon 1 : Hedef Kitle Farklılaşması
Tüm markalar sanki sadece zenginleri hedefliyor. Halbuki
zengin sınıf, halkın yüzde 2’sini oluşturuyor. (ki bu kesime reklamcılar da
giriyor) Eğer gerçekten farklılaşmak istiyorsanız ürünleri ve reklamları bu
kesime göre hazırlamak yerine daha kalabalık olan orta kesime, hatta
kendilerine yönelik neredeyse hiç marka bulunmayan ve toplumun en kalabalık
sınıfını oluşturan alt kesimlere odaklanın. Onların ihtiyaçlarına uygun kalite
ve basitlikte ürünler geliştirin ve reklamlar yapın.
En doğrusu; üst tabaka, orta tabaka ve alt tabaka için ayrı
ayrı markalar yaratın. Mevcut iştigal alanlarında ikinci ve farklı
konumlandırılmış bir marka yaratmak en avantajlı rekabet stratejilerinden
biridir. Bir alanda üç tip marka tüketiciler tarafından benimsenir.
·
Üst sınıf tüketiciler için Lüks Marka
·
Orta sınıf tüketiciler için Popüler Marka
·
Alt sınıf tüketiciler için Ekonomik Marka
Özellikle lider firmalara, tüm segmentlerde marka yaratarak
kendi kendileri ile rekabet etmelerini tavsiye ediyorum. Bu strateji sayesinde
sizin temel segmentiniz dışında faaliyet gösteren firmaların palazlanmasını
önlemiş olursunuz. Eğer böyle yapmazsanız, sizden farklı segmentte palazlanan
markalar, sizin segmentinize de göz koyacaklardır.
Sektörünüzde siz bu farklı markaları yaratmazsanız zaten
başkaları yaratacak. Diyelim ki lüks kesime yönelik bir markanız var, emin olun
ileride alt kesime yönelik marka yaratan bir firma güçlenecek ve yarattığı lüks
marka ile size rakip olacak. Ya da orta ve alt kesime yönelik markanız var,
lüks kesime yönelik başka bir marka sizin sahanıza yönelik bir markayı illaki
yaratacaktır.
Bu stratejiye örnekler : Audi-Volkswagen-Skoda,
Ariel-Alo-ACE, JVC-Vestel-Regal, Ülker-Halk, Renault-Dacia,
Tüm kesimlere hitap eden markalar gittikçe kan ve popularite
kaybedecekler, karlılıkları azalacak. Tüm topluma hitab eden marka ve ürünler
yerine segmentlere (daha küçük gruplara) odaklanan markalar karlı çalışacaklar.
Örnek mi? Golf severlere yönelik ürün ve markalar. Golf ürünleri markalarının,
Nike ve Adidas’tan daha karlı olduğunu biliyor muydunuz? Başka bir örnek grup
ise; eşcinseller. Eşcinsellerin hesapsızca harcama yaptıklarını ve pahalı
ürünleri sevdiklerini biliyor musunuz? Eşcinsellere yönelik ürünler üretin, iyi
kar edin ve markalaşın.
Bebekler, çocuklar, gençler, orta yaşlılar, yaşlılar,
ihtiyarlar, hatta bu gruplar kendi aralarında cinsiyete, huya ve gelirlerine
göre de bölünüp hedeflenebilirler.
75 milyona rakiplerinizle birlikte saldırıp, savaştan
karsızlıkla çıkmaktansa, bir de rakiplerinizin görmediği 75 binlik bir kitleye
odaklanın. Bu küçük grup size daha çok kazandıracaktır.
İşte size bir ödev; 2020 yılında Türkiye’de 50 yaş üzeri
insan sayısı toplam nüfusun yarısından fazla olacak. 15 yıl sonra yaşlılara ne
satacağınızı şimdiden planlamalısınız.
Tatminkar Pozisyon 2 : Bulunurluk Farklılaşması
Ürününüzü, markanızı nereye satıyorsunuz, nerelerde
satılıyor?
İlla süpermarkette veya bakkalda mı satılmalı ürününüz? Veya
kendi mağazanızda mı satılmalı? İnternette satmaya ne dersiniz? Veya
çiçekçilerde? Veya spor salonlarında?
Markanızı toptancılar aracılığıyla büyüttünüz diyelim. Şimdi
toptancıları by-pass edip direkt perakendecilere mi satmalı?
Perakendecilere satarak büyüdünüz diyelim. Şimdi kendi
mağazalarınızı mı açmalı? Veya internetten de mi satmalı?
Bakkallardan çıkıp, sadece süpermarketlerde mi olmalı?
Yurtiçini bırakıp, sadece yurtdışına mı odaklanmalı?
İşte cevabım: Seni besleyip büyüten satış kanalından asla
çıkma! Senin çıktığın satış kanalını rakiplerin doldurur. Büyümek için,
karlılık için illa diğer satış kanallarına girmen gerekiyorsa, onlar için
farklı ürün/marka geliştir.
Önerime şöyle bak. Sadece toptancılar aracılığıyla satış
yapıyorsun ve direkt perakendecilere satan rakibin daha çok kazanıyor. Gökten
para geldi ve rakibini satın aldın. Satın aldığın markayı öldürüp, toptancıya
verdiğin markanın adını mı koyarsın? Hiç sanmıyorum. Hem toptancıya yönelik hem
de perakendeciye yönelik iki markan olurdu. Ve iyi de olurdu. Yumurtaları aynı
sepete koymadığın için riskin de azalırdı.
Diyelim ki, bebek giyim ürünleri üretiyorsunuz. İki tane
markanız var. Birincisini toptancıya,
ikincisini perakendeciye veriyorsunuz. Birincisi bebeklerin ev içi giyecekleri
giysiler, ikincisi bebekleri ev dışında giyecekleri giysileri sunuyor.
Birincisi ekonomik marka, ikincisi populer marka. Gün geliyor, bebek giyim
üzerine mağaza açmak ve franchising modeli ile yaygınlaşmak istiyorsunuz.
Stratejiniz ne olur? Mağaza markanızın adı ne olur? Mağazanız hangi SES grubuna
hitap eder?
İşte cevabım; mağaza markanızın adı mevcut markalarınızla
alakasız olmalıdır. Bu mağazada her iki markanız da satılmalıdır. Hatta rakiplerinizin
markaları da satılmalıdır. Hatta bebeklere dair ne varsa satılmalıdır. Orta SES
grubundaki annelere seslenmelidir ama üst ve alt SES gruplarından da müşteri
çekebilmeyi başarmalıdır.
Neden? Mağazamızda sadece kendi markalarımızı satmıyoruz? Çünkü
her marka kendi karlılığından sorumludur. Mağaza zinciri kendi kendini
döndürebilmesi ve büyütebilmesi için kar etmelidir. Bunun için uzman olduğu
alanda daha çok çeşidi ve markayı satabilir.
Böylece elinizde 4 marka olacaktır. Biri kurum (firma) markası,
İkisi ürün markası, biri mağaza markası.
Kurum markası hariç, diğer üç markadan istediğinizi
istediğiniz zaman başka bir firmaya satabilirsiniz. Veya çocuklarınız arasında
paylaştırabilirsiniz. Veya her birinin başına bir çocuğunuz geçer. Hepsi tek bir
marka adı altında olsaydı, eliniz kolunuz bağlanırdı.
Toptancılarınız sayesinde birinci markanızı tüm Türkiye’deki
bebek giyim noktalarına ulaşırken, içlerinden seçkin olan perakendecilere
ikinci markanızı satabilirsiniz. Üçüncü markanızla da doğru noktalarda doğru
satış noktaları açarak hem tüketicileri daha yakından tanıyabilir hem de
sektöre daha hakim olabilirsiniz.
İşte size bir ödev; sektörünüzde hangi satış kanalları var?
Bunların hangisinde varsınız? Olmadığınız kanallarda nasıl olacaksınız?
Web sitem: www.muratsaylan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder