15 Aralık 2015 Salı

Bakarsan bayi, bakmazsan zayi olur.


Üretici firmalar, ithalatçı firmalar ve global markaların ülke temsilcisi olan firmalar ürünlerini son kullanıcıya sunmak/ulaştırmak için genellikle (çoğunlukla/ağırlıkla) edindikleri bayilerden yararlanırlar. Elbette direkt kendi mağazaları veya kapıdan kapıya satıcıları veya web siteleri aracılığıyla da son kullanıcıya satabilirler. Ama bu tip satış kanallarını tercih eden firma sayısı azdır veya bu tip kanallardan elde edilen satışların oranı da genelde azdır. Elbette istisnalar mevcuttur.

 

Firmalar genellikle ürünlerini alt satıcılar vasıtasıyla son kullanıcıya ulaştırmaya çalışırlar. Bu alt satıcılara “aracı”, “tüccar” veya “bayi” de diyebiliriz. (Zira bayi “satıcı” manasına gelen Arapça kökenli bir kelimedir.)

 

Bayilerin bazıları distribütör, bazıları toptancı, bazıları da perakendeci olabilir. Perakendeci bayilerin bazıları market veya mağazalar zinciri olabileceği gibi, esnaf veya online pazar yeri (Hepsiburada.com gibi e-ticaret siteleri) de olabilir. Bazı toptancılar alt veya üst toptancı olabilir. Örneğin Ege bölgesinden sorumlu olan distribütör ürünleri bölgede bulunan üst toptancılara verebilir, üst toptancılar da ürünleri kendi alt toptancılarına verebilir. Onlar da ürünleri perakendeci bayilere (esnaflara) verebilir. En nihayetinde ürünler de perakendecilerden tüketicilere ulaşmış olur.

 

Bazı firmalar alt satıcılarıyla koşullu, hedefli, sözleşmeli veya imtiyazlı çalışmaz. Alt satıcının büyüklüğüne, kapasitesine aldırış etmez. Tüm alt satıcılara açıktır. Nerden gelirse gelsin, ne kadar sipariş verirse versin, ne kadar düzenli veya düzensizce alırsa alsın, sadece o andaki alım miktarına ve ödeme vadesine bakarak bir fiyat verir ve satar. Alt satıcı kime satmış, nerde satmış, kaçtan satmış bakmaz. Bu sebeple bu alt satıcıları “bayi” olarak değil “müşteri” olarak görür.

 

Bazı firmalar ise alt satıcılarını önemser ve kontrolünde olmasını ister. Bu sebeple onlarla daha derin ve ilkeli ticaret yapar. Öncelikle onları müşteri değil, stratejik partneri olarak görür. Bu yüzden onlara bayi der. Bayilerini kategorize eder. Her kategoriye ayrı iskonto politikası uygular. Her bayisine bölge koruması sağlar. Karşılığında bölgenin potansiyeliyle uygun hedef verir ve vaat alır. Genelde bu vaat yılın başında verilen sıralı çekler şeklindedir. Onun bayileri ile arasında kısa da olsa sözleşmesi vardır. Karşılıklı birbirlerinin çıkarlarını korurlar. Bayileriyle win-win esasında çalışırlar. Onlar için malı bayilere gömmek öncelik değildir, bayilerinin kendilerinden aldığı ürünleri kolayca satabiliyor olmaları önemlidir. İşte bu firma bayi zinciri ve bayilik sistemi olan firmadır.

 

Not: Eğer bir perakendeci bayi sadece bir firmanın ürünlerini satıyorsa ve o firmanın markasını kullanıyorsa o bayiye franchise bayi denir. Franchising sistemi bayilik sisteminin en kapsamlı versiyonudur.

 

Bayiler dükkanlarına koydukları ürünlerin hızlı sirküle olmasından hoşlandıkları kadar, ürünlerin kendilerine bıraktığı kar marjının iyi olmasından da hoşlanırlar. Aslında hesapları basittir. Bir ürüne dükkânlarında yer verdiklerinde o üründen ayda ve yılda ne kadar kazandıklarına bakarlar. Sizin ürünlerinizden; “sattıkları adet”, “yaptıkları ciro”, “elde ettikleri brüt karlılıktan” daha çok elde ettikleri “brüt kar miktarına” odaklanırlar. Ürünlerinize teşhir için ne kadar çok yer veriyorlarsa o kadar çok brüt kar elde etme beklentisi içindedirler. Bu yüzden alt satıcılar için önemli olan ürünlerinizin tüketiciler tarafından talep görmesi ve brüt karlılığı da tatmin edici olmasıdır.  

 

Ürünlerinizi talep görür hale getirmek nasıl sizin elinizdeyse, satış kanalında ilerleyen ürününüzün tüm aracılara yeterince kazandırabilmesini sağlamak da sizin elinizdedir. Öncelikle ürününüzün “tavsiye edilen perakende satış fiyatlarını” sizin belirlemenizi ve web sitenizde ilan etmenizi öneririm. Hatta tek fiyat listeniz bu olsun. Perakendeci bayiye bu liste fiyatlarından %30 iskonto ile satış yaparken, perakendecilere mal satan alt toptancı bayinize %40 iskonto ile satın, alt toptancı bayilere mal satan üst toptancı bayilerinize %48 iskonto ile satın, üst toptancılara mal satan bölge distribütörü bayilerinize %54 iskonto ile satın, başka ülkelerdeki distribütörlere %55 iskonto ile satın. (Oranlar değişebilir ama ardışık olması önemlidir.) Alt satıcılarınıza alım taahhütlerine ve ödeme vadelerine göre ek iskontolar da sunun. Böylece her bayi katmanına kendi çapında kar elde etme fırsatı sunmuş olursunuz, ayrıca bayi katmanlarını birbiriyle rakip hale getirmemiş olursunuz.

 

Hedef kitlenizin (son kullanıcının) bulunduğu yerlerde ürününüzün bulunması satışlarınızı artıracaktır. Ne kadar çok perakende noktasında ürünleriniz bulunursa satışlarınız o kadar çok olacaktır. Toptancı bayilerinizi iyi örgütleyerek ve tetikleyerek mümkün olduğunca çok perakende noktasında ürünlerinizin satılmasını sağlamalısınız. Bazı toptancı bayiler az perakendeciyle çalışmayı yeğleyebilir, onlardan uzak durun veya onları ikna edin.

 

Perakende noktalarına toptancı bayileriniz yeterince ulaşamıyorsa bizzat siz ulaşın. Perakendecileri ziyaret edip toptancılarınızla çalışmaya ikna edin. Veya perakendecilerden oluşan bayilik zinciri oluşturun. Merak etmeyin, yukarıda örneğini verdiğim fiyat politikasını güderseniz toptancı bayilerinizle aynı pazarda çekişmeden satış yapabilirsiniz.

 

Yalnız ürünleriniz hızlı tüketim malları (FMCG) değilse çok bayi edinmek adına birbirine yakın lokasyondaki esnaflara (girişimcilere) bayilik vermeniz doğru olmaz. Hem bayileri birbirine kırdırırsınız hem sizin markanız zarar görür hem de tüketicinin güvenini kaybedersiniz. Perakendeci bayilerinizin arasında makul bir mesafe olursa onlar da kazanır, siz de.

 

Bir süre sonra çok bayide ürünlerinizin olması da yetmeyecektir. Her bayide ürünlerinizi yeter miktarda ve doğru alanda teşhir edilmesini sağlarsanız daha çok satış yaparsınız. 

 

Her bayinizde doğru alanda yeter miktarda ürün sergilemek iyidir, ama ondan daha iyisi, bayinizdeki satıcıları ürünleriniz hakkında eğitmeniz ve teşvik etmenizdir. Böylece onlar ürünleri tüketicilere daha iyi anlatacak ve tavsiye edeceklerdir.

 

Daha da iyisi, reklam ve tanıtım faaliyetleri yaparak bayilerinize müşteri çekmektir. Böylece bayileriniz sizin ürünlerinizi satmakta zorlanmayacak, ürünlerinizi daha çok sattıkları için markanıza ve firmanıza daha özenle yaklaşacak, daha sadık bayileriniz haline geleceklerdir.

 

Bölge satış temsilcilerinizin bayilerinizi düzenli olarak ziyaret etmesi, denetlemesi, eğitmesi, onlarla güçlü ilişkiler kurması satışlarınızın artmasına neden olacaktır. Bayinin firmaya ve markaya aidiyet duyması, sosyal bağ kurması taraflar arasındaki ticareti güçlendirecektir. Bayiye bakan satıcılar satışta deneyimli, kültürlü, (temsilciler) sorunları çözmede, çatışmaları gidermede maharetli olmalıdır. Bu satıcılar sizin de bayilerinizin de satışlarını artırır. Ucuza kaçmayın, “yolu gözlenen, sözü özlenen” satıcılar istihdam edin. 

 

Ayrıca bayilerinizle her yıl toplantı yapmanız (yıllık bayi toplantısı), bu toplantıda yeni ürünleri, yeni hedefleri açıklamanız ve onlara keyifli anlar geçirtmeniz de satışlarınızı artırmanızı (sıralı çeklerinizi toplamanızı) sağlayacaktır.

 

Bayinizin verdiği siparişlere hassas olun. Bayinize zamanında ürün sevk etmemeniz, yanlış veya eksik ürün sevk etmeniz, bayinizin satış kaçırmasına (yok satmasına) neden olacaktır. Bu sadece onun değil, sizin de kaybınız olacaktır. Bu tip lojistik hatalar bayilerinizi sizden soğutur. Bu yüzden sipariş alan ekibinizi, bitmiş mamül deponuza bakan ekibinizi, siparişleri hazırlayan ekibinizi, siparişleri sevk eden ekibinizi (veya nakliye firmanızı) iyi seçin ve iyi denetleyin. Pek çok firma lojistiğini iyi yönetemediği için bayisini rakibine kaptırmıştır.

 

Not: Bayilerinizi nakliye için yormayın. Fiyatlarınız kapıya teslim olsun. Bayi sadece sipariş versin, nasıl getirteceğini düşünmesin. Bilsin ki sipariş verdikten sonra en geç 3 gün içinde mallar dükkanına gelecek. O satmaya odaklansın.

 

Bazı bayiler dağınık çalışır, bu yüzden stoklarına hakim değildir. Bayilerden sorumlu satıcılar bayilerin stoklarına da hakim olmalıdır. Bayinin teşhir alanında veya deposundaki eksik veya yetersiz ürünleri bayiye bildirip, sipariş almaya çalışmalıdır. Yeterli çeşidi, stoğu/ürünü bulunmayan, teşhirini eksik yapan bayiyi mutlaka uyarmalı ve yöneticisine raporlamalıdır.

 

Bayileriniz siparişlerini sözel olarak iletmemeli, mutlaka şirketin kurumsal sipariş mailine yazılı iletmelidir. Bunu yaptıktan sonra isterse telefonla veya Whatsapp ile de bildirimde/hatırlatmada bulunabilir. Elbette en iyisi sizin web siteniz veya aplikasyonunuz üzerinden şifreyle B2B dediğimiz programa ulaşması ve oradan siparişlerini (aynı e-ticaret sitelerinde olduğu gibi) oluşturup göndermesidir. B2B programında kendi alım istatistiklerini ve kayıtlarını da görebilmelidir. Ayrıca sizinle arasındaki alacak-verecek durumunu, yani bakiyesini de görebilmelidir. Hatta bu programdan kredi kartıyla ödeme de yapabilmelidir.

 

Bayilerinizin size aşırı borçlanmasına asla izin vermeyin. En güzeli önce ödeme almanız, sonra malı göndermenizdir. Maalesef Türkiye’de bunu yapmak zordur. Önce malı gönderisiniz, sonra ödemeyi alırsınız. Ama bu “sonra” kısmı çok iyi yönetilmelidir. Bayi ürün eline geçtikten en fazla 15 gün içerisinde ödemesini havale, kredi kartı, çek veya senet ile yapmış olmalıdır. Yapmadıysa, yani bakiyesini kapamadıysa asla ödeme almadan yeni mal sevkiyatı yapmamalısınız. Ödeme aldıktan sonra yeni siparişlerin sevkiyatını gerçekleştirmelisiniz.

 

İşinizi sağlama bağlamak için bayilerinizden teminat mektubu veya ipotek talep edebilirsiniz. Ya da DBS’li çalışabilirsiniz. Böylece her faturanızı otomatik olarak tahsil edebilirsiniz.

 

Eğer bayinize ödemelerde müsamaha gösterirseniz, daha fazla müsamaha isteyecek ve batmasına imkan tanımış olacaksınız. Elbette o batınca siz de havanızı alırsınız.

 

Bayilerinizi müşterilerine karşı mahcup etmeyin. Ürünlerinizin arkasında durun. Ayıplı malınızı sorgusuz sualsiz ve hızlıca değiştirin. Kullanıcının bozduğu ürüne hızlı servis verin. Yeterli miktarda yedek parça stoğunuz olsun. SSH ekibiniz mutlaka olsun. Bayinize, test, montaj, bakım, onarım desteklerini zamanında ve uygun fiyata vermeye çalışın.

 

Bayilerinizin alışlarını takip etmeniz, taahhütleriyle ve verdikleri sıralı çekler ile alışlarının uyumunu denetlemeniz, aksayan bayilere pansuman yapmanız, satış hedeflerinize ulaşmanız açısından son derece önemlidir. Eğer bir bayiniz öngördüğünü tempoda ve hacimde sizden alım yapmıyorsa rakiplerinizden alım yapıyor olabilir. Hemen ziyaret edin ve gerçeği öğrenin.

 

Tüm müdahalelerinize rağmen bölgesinin potansiyeline uygun şekilde alım yapmayan bayilerinizle vedalaşmaktan da çekinmeyin. Elbette vedalaşmadan önce bölgenden gelen bayilik taleplerini inceleyin, içlerinden doğru bir aday varsa, eskisiyle vedalaşın. Başka girişimcilerle flörtleşmeniz bayilerinizi kızdırmayacak, tam tersine sizi kaybetmemek için gözünüze girmeye çalışacak, yani size verdikleri alım taahhütlerini aşmaya çalışacaklardır.

 

Bölgesinin potansiyeline uygun şekilde alım yapan veya alımları ortalamanın üzerinde artan bayilerinize gözünüz gibi bakın. Ek teşvikler, bonuslar, ödüller, hediyeler veya mal fazlaları vermekten çekinmeyin. Bu tip bayilerin sayısının artması için sadakat programlı hayata geçirin.

 

Zaman zaman bayilerinizle ortak tüketici kampanyaları yapın. Bayinizin satış noktasında etkinlik yapın. Durgun bayilerinizi canlandırmak için kampanyalar üretin ve onlara müşteri çekin. Kampanyanın maliyetini olabildiğince siz üstlenin.

 

Zaman zaman iyi bayilerinize “iade etme” veya “ürün değiştirme” hakları tanıyın. Böylece az hareket gören stoklarından onları kurtarmış olursunuz. Elbette siz iade aldıklarınızı satabilecekseniz bu destekte bulunun.

 

Hem bayinize hem de bayinizde çalışanlara yönelik eğitim programları tertip edin. Yılda en az 2 defa bu eğitimlere katılmalarını sağlayın. Satışlarınızı artıracak, bağları güçlendirecek yüklemeleri yapın.

 

Bayilerinizin performansını iyi takip edin. En çok kim almış, en az kim almış, hangi bayileriniz kotasını tutturmuş, hangileri geri kalmış, hangi bayileriniz hangi ürünleri daha çok satıyor, hangilerini daha az satıyor? Bayilerinizin ödeme vadeleri kaç gün, bayilerinizin bakiyeleri kaç günlük, ne kadarı normal bakiye, ne kadarı gecikmiş bakiye? Bunların hepsini her an görebileceğiniz KPI raporlarınız olmalıdır. Bu raporları düzenli olarak alın ve yorumlayın. Bunu yaparsanız fikirleriniz ve kararlarınız daha isabetli olacaktır.

 

Bayilerinizi sadece değerli alt satıcılar olarak görmeyin. Onlar pazardaki kulaklarınız, rakiplerinizin arasındaki ajanlarınızdır. Rekabet ve rakipler üzerine onlardan çok iyi bilgiler ve öneriler alabilirsiniz. Onlardan alacağınız önerilerle ürün geliştirmede, fiyatlamada, sevkiyatta, tanıtımda daha isabetli kararlar alabilirsiniz.

 

Bayilerle yaptığınız sözleşmeler en fazla 3 yıllık olsun. Her 3 yılda bir yenileyin. Eğer bayi ağınızı yeni oluşturacaksanız sözleşmeleriniz az madde içersin ve kısa olsun ki bayi adayları korkmasın. Onlara kazandırıyorsanız sözleşme yenileme dönemlerinde daha fazla madde ve detay içeren, tarafların yükümlülüklerinin daha fazla olduğu, biraz daha bayiyi göbeğinden yakalayan sözleşmeler sunun. Merak etmeyin, gözü kapalı imzalayacaklardır. Yeter ki, siz onlara kazandırın ve firmanıza inandırın.

 

Sözleşmeleri imzaladıktan sonra bir köşeye atmayın. Siz de uyun, bayinizin de uymasını sağlayın. Bir maddesini delmekten bir şey olmaz demeyin, yoksa sözleşmeniz de, bayiyle ilişkiniz de delik deşik olur. 

 

Ara sıra danışmanlar tutarak bayilik sisteminizi check-up’tan geçirin. Neleri doğru yaptığınızı, neleri yanlış yaptığınızı, neleri iyileştirmeniz gerektiğini bir de başka gözlerden dinleyin. Gelen raporlara itibar edip, bayilik sisteminizi geliştirmeye çalışın.

 

Tek amacınız bayilere satmak olursa belki günü kurtarırsınız ama geleceği asla kazanamazsınız. “Ürünümü satarım gerisine karışmam”, “saldım çayıra Mevla’m kayıra” derseniz, ne bayileriniz ürününüze yeterince değer verir, ne de onların satıcıları. Ürünlerinizi kendi kaderine terk etmeyin, bayileriniz başıboş bırakmayın.

 

Bayilerinizle sistemli ve disiplinli bir ilişkiniz olmalı. Onlarla sürekli dirsek temasında olmalısınız. Vizyonunuzla, liderliğinizle, win-win politikanızla, lojistik kabiliyetlerinizle, ürün geliştirme dinamikliğinizle, tanıtım faaliyetlerinizle, eğitici/öğretici yönünüzle, iletişim becerinizle, iş yapma şeklinizle bayilerinizi etkilemeli, onları firmanıza inandırmalı, sadık bayileriniz haline getirmelisiniz.

 

Bunu siz yapmazsanız, rakiplerinizden biri mutlaka yapar. Sonra da bayileriniz elinizden kapar.

 

Özetle bayilerinize özen gösterin, onları yakından takip edin, her birini geliştirmeye çalışın. Onlara iyi bakarsanız size de kazandırırlar, kendilerine de.

 

Bakarsan bayi, bakmazsan zayi olur.


1 Ağustos 2015 Cumartesi

Marka danışmanları ile ajanslar birlikte çalışabilir mi?

 

Geç de olsa marka sahipleri markalarını yönetmek için her şeyden önce marka danışmanlarından hizmet almaları gerektiğinin farkına varmaya başladı.

 

Marka ismine ailesinin soyadını veya çocuğunun adını koyan, logo ve ambalaj tasarımını matbaa grafikeriyle çözmeye çalışan, markalaşmak için rakibini taklit etmekten başka stratejisi olmayan firmaların hala mevcut olduğu ülkemizde ne mutlu ki; markasını marka danışmanı ile inşaa eden veya markasının yeniden yapılandırmak için marka danışmanı ile çalışan firmalar da var.

 

Yalnız bu duruma reklam ajansları ve halkla ilişkiler ajansları henüz alışık değil. Onlar müşterilerinin bir marka danışmanı ile çalışmasını ve bu marka danışmanının rehberliğinde marka kurgulamayı henüz hazmetmiş durumda değiller. Bu yüzden marka danışmanlarına soğuk bakıyorlar ve onlarla nasıl bir işbirliğine gidebileceklerini henüz kestiremiyorlar.

 

Hoş markaların iletişim tedarikçisi olan reklam ve halkla ilişkiler ajanslarının 40 yıllık geçmişleri olmasına rağmen birbirleriyle anlaştıkları ve müşterek markalara takım ruhuyla hizmet verdikleri söylenemez. Aynı müşteriye hizmet veren reklam ajansı ve halkla ilişkiler ajansı bile birlikte çalışmayı ve marka için ortak strateji yaratmayı becerememişken bir de devreye sonradan giren marka danışmanı ile nasıl iyi geçinebilirler ki, dediğinizi duyar gibi oluyorum. Reklam verenin “esas” stratejik partneri olduklarını düşünen bu iki ajans zaten müşterisinin dijital ajansa, doğrudan pazarlama ajansına, branding ajansına, medya planlama ajansına, sponsorluk ajansına, organizasyon şirketine, araştırma şirketine ve benzeri tedarikçilere başvurmasını bile doğru dürüst hazmedemiyorken marka danışmanı ile birlikte çalışmayı kabullenemezler diye düşündüğünüze eminim.

 

Ama yanılıyorsunuz. Bazı reklam ve halkla ilişkiler ajansları müşterilerine marka danışmanı ile çalışmalarını öneriyorlar. Çünkü bu onların müşterilerine hizmet vermelerini kolaylaştırdığı gibi müşterilerinden hak ettikleri değeri almalarını da sağlıyor. Ayrıca markalaşmak için sadece iletişimin yeterli olmadığını gayet iyi biliyorlar.

 

Birçok KOBİ biraz palazlandı mı, reklam veren olmak için direkt reklam ve/veya halkla ilişkiler şirketine gider. İyi ajanslara rastlarsa ne ala, kötü ajanslara rastlarsa ne fena. Pazarlama zekasına sahip olmayan ajanslar aklına gelen güzel/çarpıcı fikirler ile KOBİ’ye para harcatır. Geri dönüşü başarısız olan bu tür marka iletişim faaliyetleri yüzünden KOBİ’nin ajanslara olan inancı azalır ve sonrasında işi daha ucuz yapacak ajanslar peşinde koşar. Bu yüzden markalarımız hap daha az ücret ödeyeceği ajans peşindedir. İş ucuzlayınca da ajanslar büyüyememekte, karlı çalışamamak ve niteliklerini geliştirememektedirler. Bu döngüyü kıracak yegâne oyuncu marka danışmanlarıdır.

 

Marka danışmanlarının işini iyi yapan ajanslara faydası çoktur ama işini kötü yapan ajanslara da tahammülü yoktur. Kendine güvenen ajanslar marka danışmanı ile birlikte reklam verene hizmet üretmekten çekinmezken, kendine güveni olmayan ajanslar marka danışmanını görmezden gelmeye çalışır veya marka danışmanından köşe bucak kaçar.

 

Marka danışmanlarının iyi ajanslara faydası:

·         Marka danışmanı ile çalışan firmalar markasına yatırım yapması gerektiğini bilir. Marka danışmanı ile çalışan firmalar pazarlamada neler yapmaları gerektiğini ve iletişime ne kadar bütçe ayırmaları gerektiğini iyi bilirler. Marka danışmanı markanın iletişim ihtiyacını çok iyi tespit eder. Bunu hem reklam verene hem de ajanslara iyi anlatır. Böylece reklam yatırımlarının geri dönüşü (ROI) daha etkili olur.

·         Marka danışmanları marka sahibi firmalara pazarlama zekası aşılar. Böylece firma reklamcının ve PR’cının dilinden anlamaya başlar. Marka danışmanı ile çalışan firmalar ajansların önerilerini daha iyi değerlendirir. Güzel fikirler çöpe gitmez.

·         Bildiğiniz gibi kötü reklam yoktur, kötü reklam veren vardır. Marka danışmanları marka sahiplerini bilinçli reklam verene dönüştürür. Bu sayede ajanslar doğru brif alırlar. Marka danışmanı firmanın pazarlama ve satış problemlerine vakıf olarak strateji belirleyecek ve ajansa doğru brif geçecektir. Bunun sonucunda ajanstan sattıracak kadar etkili, dikkat çekecek kadar yaratıcı işler çıkacaktır.

·         Ajanslar bazen reklam veren tarafında bulunan muhataplardan hızlı dönüş alamaz. Ama CC’de marka danışmanı varsa her şey hızlanır. 

·         Marka danışmanı ile çalışan firmalar ajanslarının değerini bilir, ajanslarına hakkını verirler ve saygılı davranırlar.

 

Marka danışmanlarının kötü ajanslara zararı:

·         Marka konumlandırmasını ve marka iletişim stratejisini belirlemiş firmaya (reklamverene) brif dışı iş getiren ajanslar “ne kadar sempatik/kreatif” olsalar da fikirlerini ne reklamverene, ne de marka danışmanına yutturamayacaktır.

·         Kendini olduğundan büyük/tecrübeli/kapasiteli gösteren ajanslar müşterisine “biz 360 derece hizmet üretiyoruz, bütün iletişim bütçeniz bizim üzerimizden geçsin” diyemeyeceklerdir. 

·         Marka danışmanı tarafından bilinçlendirilmiş reklamverene strateji üzerine ahkam kesmeden önce iki kere daha düşünmek zorunda kalacağı için ajans tedirgin olacaktır.

·         Yaratıcı ve etkili işler çıkaramayan ajanslar köşeye sıkışacaktır.

 

Gördüğünüz gibi marka danışmanları sayesinde ajanslar arasındaki haksız rekabet azalacaktır. Sırf bu yüzden reklam ajansları ve halkla ilişkiler ajansları marka danışmanlarının ne iş yaptığını, müşterilerine ve kendilerine nasıl faydaları dokunabileceğini bir an önce öğrenmelidirler.

 

 

Not: Reklamverenler Derneği, Reklamcılar Derneği, Halkla İlişkiler Derneği ve Marka Konseyi bir araya gelerek “bir markaya hizmet veren marka danışmanı ile ajanslar arasındaki işbirliği ve sinerjinin nasıl olması gerektiğini” tartışmaya açmalıdır. Bu tartışmadan çıkacak fikirler ve bilgi, ülkemizden dünya markaları çıkarma yolunda önemli bir kilometre taşı olabilir.




1 Ocak 2015 Perşembe

İletişimin Tarihi Önemi (veya Derslik Önemi)


İletişim… Hayatımızın her anında var olan, bazen farkında bile olmadığımız, ama onsuz yapamadığımız bir olgu. Fakat bu basit gibi görünen kavram, tarihin en eski dönemlerinden beri üzerine düşünülmüş, tartışılmış, ve belki de bugün bildiğimizden çok daha derin anlamlar yüklenmiş.

 

Duygu ve düşüncelerimizi, bilgi ve tecrübelerimizi, haberleri ve anekdotları, duyduklarımızı ve gördüklerimizi temasta olduklarımıza iletişimle aktarabiliriz. Bu iletişim; sözlü, yazılı veya beden diliyle olabilir.

 

Ağzı olan konuşabilir, kalemi/klavyesi olan yazabilir ama her duyulan, her yazılan anlaşılmaz. Eğer iletişim düzeyimiz (yeteneğimiz) iyiyse konuştuklarımız da yazdıklarımız da daha iyi anlaşılır.

 

Eşimizle, çocuklarımızla, anne-babamızla, kardeşlerimizle, komşumuzla, yakın arkadaşlarımızla, uzak arkadaşlarımızla, çalışma arkadaşlarımızla, astlarımızla, üstlerimizle, patronlarımızla kurduğumuz iletişimin kapsamı, kalitesi ve başarısı elbette birbirinden farklı olacaktır. Önemli olan “nabza göre şerbet misali” kiminle, nerde, ne zaman, hangi şartlar altında nasıl iletişim kurduğumuzun farkına vararak iletişimimizi kurgulayabilmektir.

 

İyi iletişim becerilerine sahipseniz sosyal hayatta daha mutlu olabilir, iş hayatında da daha başarılı olabilirsiniz.

 

Hal böyleyken iletişim üzerine ne kadar düşündük, ne kadar okuduk, ne kadar araştırdık, ne kadar ders aldık?

 

Harbiden ilk ne zaman iletişim dersi aldınız?

 

Gelin önce tarihi kişiliklerden iletişim dersleri alalım, sonra sözü varacağı noktaya ulaştıralım.

 

11. yüzyılda yaşamış Karahanlı Türkü olan Yusuf Has Hacib devlet adamlarına başarılı olmaları için öğütler veren kitabı Kutadgu Bilig’de (Kutlu Bilgi) “insanda dilince değişir kader, ya yurda baş olur, ya başı gider” diyerek başta padişah olmak üzere tüm devlet yöneticilerine iletişimin önemini vurgular. Eserinde, yöneticilerin davranışlarıyla ve hitabetiyle iletişim içinde olduğunu, hareketlerine ve sözlerine dikkat etmeleri gerektiğini söyler.  Bu eser, yöneticilerin sadece bilgi ve yetenekleriyle değil, aynı zamanda iletişim becerileri ve ahlaki değerleriyle de liderlik yapmaları gerektiğini öğütler.

 

Yusuf Has Hacib eserinde; yöneticilere danışmanın ve danışmanları dinlemenin önemini vurgular. Ona göre iyi bir lider, çevresindeki akıllı insanların görüşlerine değer verir ve istişarede (görüş alışverişinde) bulunur. İletişimde adaleti ve eşitliği sağlamak önemlidir. Yönetici, herkesin söz hakkına sahip olduğunu kabul etmeli ve adaleti gözetmelidir. İletişimde dürüstlük ve doğruluk önemlidir. Yönetici, sözlerinde dürüst ve doğru olmalıdır. Yanıltıcı veya yanlış bilgi vermekten kaçınmalıdır. Yönetici, halkın ve çalışanların ihtiyaçlarını ve duygusal durumlarını anlamaya çalışmalıdır. Empati, iyi iletişim için temel bir özelliktir. Eser, yöneticilere halkla iyi ilişkiler kurmanın önemini anlatır. İyi bir lider, halkın güvenini kazanmalı ve onların destek ve işbirliğini sağlamalıdır. Eser, kötü sözlerden ve kabalıktan kaçınmanın önemini vurgular. Yönetici, nazik ve saygılı bir iletişim tarzı benimsemelidir. Yönetici, davranışları ve iletişimiyle iyi bir örnek olmalıdır. Diğerleri için ilham kaynağı olmalıdır.

 

Gördüğünüz gibi iletişimin önemi günümüze ait değildir, insanlık, iletişimin değerini binlerce yıl önce keşfetmiş ve nasıl olması gerektiğini neredeyse günümüzdekine eş değer bir şekilde vurgulamıştır.

 

Eskilerden devam edelim.

 

Hititler döneminde devletler arası iletişim, diplomasi yoluyla yürütülürdü. I. Şuppiluliuma (MÖ 1344 - MÖ 1322), Hitit İmparatorluğu’nun en güçlü krallarından biri olarak, iletişimin diplomasi üzerindeki önemine vurgu yapmıştır. Diplomatik yazışmaların, barışın sağlanması ve anlaşmazlıkların çözülmesindeki rolü, I. Şuppiluliuma’nın yönetim anlayışında merkezi bir yer tutar. “Dostlukla kurulmuş bir bağ, ordulardan daha güçlüdür.” sözüyle, iletişimin barışı koruma üzerindeki gücünü vurgular.

 

M.Ö. 551-479 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs, Çin’in en ünlü filozoflarından biri olarak bilinir ve onun öğretileri asırlardır insanlara rehberlik etmiştir. Konfüçyüs’e göre iletişim, insanlar arasındaki bağların temel taşıdır. Şöyle der: “Sözler, insanları bir araya getirir, ama onları ayıran da yine sözlerdir.” Konfüçyüs’e göre, sözcükler sadece bilgi aktarmakla kalmaz; aynı zamanda ilişkileri şekillendirir, toplumu inşa eder veya yıkar.

 

“Savaş Sanatı” adlı eseriyle ünlü olan ve MÖ 6. veya 4. yüzyılda yaşadığı sanılan Çinli bilge Sun Tzu, ordu komutanlarının ve devlet liderlerinin doğru iletişimle zafer kazanabileceğini belirtir.

·         Sun Tzu, iletişimde dürüstlük ve güvenilirliğin önemini vurgular. Liderler ve askeri komutanlar, askerlerinin güvenini kazanmalıdır.

·         Sun Tzu, liderlerin ve komutanların net ve yönlendirici talimatlar vermesi gerektiğini belirtir. Talimatlar muğlak olmamalı ve birbirleriyle tutarsız olmamalıdır. Ona göre iyi iletişim, birliklerin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olur.

·         Sun Tzu, dinlemenin önemini vurgular. Hem askeri liderler hem de devlet adamları altlarındaki kişilerin görüşlerini dinlemeli ve değerlendirmelidir.

·         Sun Tzu, komutanların askerlerini iyi motive etmeleri gerektiğini belirtir. Motivasyonu artırmak için iyi iletişimin şart olduğunu söyler.

·         Sun Tzu, bazen sessizliğin ve gizliliğin iletişimin bir parçası olarak kullanılmasını önerir. Rakiplerinizi şaşırtmak ve kendi planlarınızı saklamak için sessiz kalmak bazen stratejik bir avantaj sağlayabilir.

 

İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı olarak bilinen İzmirli Homeros (MÖ. 9.yüzyıl), şiirleriyle sadece kahramanlık hikayeleri anlatmakla kalmamış, aynı zamanda toplumun ortak değerlerini ve inançlarını da dile getirmiştir. Homeros’un eserleri, sözlü geleneklerin en güzel örneklerinden biridir ve bu eserler aracılığıyla insanlar arasındaki kültürel iletişim güçlenmiştir. “Hikayeler, bizi birbirimize bağlayan görünmez ipliklerdir” der Homeros.

 

Antik Yunan’ın büyük trajedi yazarlarından biri olan Aiskhylos (MÖ 525-455), dramalarıyla tanınır. Onun eserlerinde, karakterler arasındaki diyaloglar, iletişimin ne denli önemli olduğunu gösterir. Aiskhylos, bireylerin birbirleriyle kurduğu ilişkilerin ve bu ilişkilerde kullanılan dilin, insanın kaderini nasıl etkilediğini gözler önüne serer.

 

Antik Yunan’ın en ünlü heykeltıraşlarından Phidias (MÖ 490-430), heykelleriyle iletişimin görsel boyutuna dikkat çekmiştir. Phidias’ın yaptığı heykeller, sadece o dönemin tanrılarını veya kahramanlarını temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda o dönemin insanlarının dünya görüşlerini ve inançlarını da yansıtır. “Bir heykel, bir kelimeden daha çok şey anlatır” der Phidas.

 

Antik Yunanın en etkili filozoflarından Sokrates (MÖ 469-399) diyaloğu çok önemser ve teorize eder. "Sokratik Yöntem" olarak bilinen bu diyalog tekniği, aslında iletişimin temel taşlarından biridir. Sokrates’e göre, doğru bilgiye ulaşmanın en etkili yolu diyalog kurmaktır. Karşılıklı konuşma ve sorgulama, hem bireysel hem de toplumsal gelişim için şarttır.

 

Felsefe, etik, politika ve toplumsal düzen gibi birçok konuyu ele almış olan antik Yunan düşünürü Platon (MÖ 424-348) başta “Devlet” olmak üzere pek çok eserinde iletişimin önemini eğitim ve liderlik bağlamında ele alır. Platon, idealar dünyası teorisiyle bilinir ve ona göre, iletişim bu ideaların dünyasına bir köprü olarak hizmet eder. “Gerçek bilgi, iletişim yoluyla açığa çıkar” der Platon. Onun felsefi düşüncesi, iyi bir iletişimin, insanların düşünme yeteneklerini geliştirdiğini ve toplumun daha adil ve düzenli bir şekilde işlemesine katkı sağladığını öne sürer.

·         Platon, ideal bir toplumu ve yönetimi tasvir ederken eğitimin önemini vurgular. Eğitim, bireylerin düşünme yeteneklerini geliştirir ve iletişim becerilerini artırır. İyi bir eğitim, toplumun daha iyi iletişim kurmasına yardımcı olur. Bireyleri arasında iyi iletişim olan topluluklar daha az iç çatışma yaşar, birbirlerine daha sadık olurlar, dışarıya karşı daha çok birlik olurlar der. 

·         Platon, liderlerin iyi iletişim becerilerine sahip olmaları gerektiğini belirtir. İyi bir lider, halkla etkili bir iletişim kurmalı ve toplumun ihtiyaçlarına duyarlı olmalıdır. Halkın arasına karışabilmeli, dertleri dinlemeli, yapamadıklarını açıklayabilmelidir. Halkıyla yüzleşmekten çekinmemelidir.

·         Platon, iletişimin dürüstlük ve doğruluk temelinde olması gerektiğini vurgular. Yöneticilerin ve bireylerin iletişimlerinde yalan ve manipülasyondan kaçınması gerektiğini öğütler.

·         Platon, dilin önemini ve retorik sanatının (konuşma sanatı) etkili iletişimde nasıl kullanılması gerektiğini ele alır. İyi bir konuşma, duygusal ve mantıklı açıdan ikna edici olmalıdır.

·         Platon, iletişim sırasında karşılaşılan olası engelleri de tartışır. Önyargılar, yanlış anlamalar ve kötü niyetli iletişim, toplumun düşünce ve iletişim özgürlüğünü engelleyebilir.

·         Platon sanatın ve felsefenin halkların kültürünü ve iletişimini iyileştirme gücüne sahip olduklarını söyler. Devlet adamlarının ve aristokratların sanatçıları ve filozofları desteklemesi gerektiğini söyler.

 

Yaklaşık 2400 yıl önce yaşamış olan ünlü Yunanlı filozof Aristoteles (MÖ 384-322) Aristoteles, retorik sanatı üzerine yazdığı eserlerle bilinir ve ona göre iletişim, insanları ikna etmenin ve onlara doğru yolu göstermenin bir aracıdır. “İletişim, toplumun temel direğidir” diyerek, Aristoteles’in retoriğe ve etkili konuşmanın gücüne verdiği önemi vurgulamıştır. Retorik, insanların duygularını harekete geçiren ve onları harekete geçmeye yönlendiren bir sanat olarak kabul edilmiştir. Arisoteles Retorik (konuşma sanatı) adlı eserinde etkili iletişim ve söylem sanatının önemini ele almıştır.

·         Aristo, bu kitabında, konuşmanın temel amacının insanları ikna etmek olduğunu belirtir. Aristo’ya göre; İyi bir konuşma, dinleyicilerin düşünce ve duygularını etkileyerek onları istenen sonuca yönlendirmelidir.

·         Aristo’ya göre; konuşmacının dinleyicileri iyi anlaması ve onların ihtiyaçlarına ve duygularına dikkat etmesi önemlidir. İletişim, dinleyicileri anlama ve onları etkileme sanatıdır.

·         Aristo’ya göre; iyi bir konuşma, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini içermelidir. Konuşma, mantıklı bir sırayla ilerlemelidir. Aristo, iletişimde kullanılan argümanların mantıklı ve tutarlı olması gerektiğini vurgular. Argümanların içeriği, konuşmanın etkililiğini belirler. Konuşma yapmadan önce konuyu iyi bir şekilde anlamak ve hazırlık yapmak gerektiğini belirtir. Bilgi eksikliği veya yetersiz hazırlık, konuşmanın etkisini azaltabilir.

·         Aristo, konuşma sanatını (retoriği) öğrenmek ve geliştirmek için sürekli çalışma (pratik yapma) gerektiğini söyler.

 

Aristoteles’in öğrencisi Büyük İskender (MÖ 336-323), dünya tarihinin en büyük fatihlerinden biri olarak bilinir. Ancak onun başarılarının ardında yalnızca askeri deha değil, aynı zamanda etkili bir iletişim stratejisi yatmaktadır. İskender, liderlik ettiği topluluklarla kurduğu iletişimin gücünü iyi bilirdi. Onun için iletişim, hem birleştirici hem de motive edici bir araçtı. "Birlik, iletişimin gücüyle sağlanır" diyen Büyük İskender fethettiği ülkelerin ordularının kendisine katılmasını ve halklarının kendisine biat etmesini sağlamıştır.

 

Roma’nın efsanevi generali ve lideri Julius Caesar (MÖ 100-44), sadece bir asker değil, aynı zamanda usta bir hatip ve diplomattı. Caesar, hitabet sanatını mükemmelleştirerek, halkın gönlünü kazanmayı başarmıştı. Onun iletişim becerileri, politik başarılarının anahtarıydı. Ona göre “sözler, kılıçtan daha keskindi”.

 

Antik bilgelerin, filozofların, stratejistlerin, sanatçıların, komutanların, fatihlerin iletişim hakkında söylediklerini dinledik. Bunlara değer vermeyenleriniz olabilir. O zaman peygamberlerin ve dinlerin iletişimin önemi üzerine neler dediğine bakalım.  

 

MÖ 7 veya 6. yüzyılda İran’da yaşadığı tahmin edilen ve Zerdüştlüğün kurucusu olan Zerdüşt’e göre iletişim; insanların daha iyi ilişkiler kurmalarını ve toplumlarını daha adil ve sevgi dolu bir şekilde şekillendirmelerini teşvik eder.

·         Zerdüştlük öğretileri, insanların iyi düşünce, iyi söz ve iyi eylemde bulunmalarını teşvik eder. İletişimde iyi sözler ve düşüncelerin kullanılması önemlidir.

·         Zerdüştlük, insanların dürüst ve doğru olmalarını vurgular. İletişimde doğruluk ve dürüstlük öne çıkarılır.

·         İletişimde adalet ve eşitlik önemlidir. Herkesin söz hakkına sahip olması ve adil bir şekilde dinlenmesi gerektiği öğütlenir.

·         Zerdüştlük, şiddetten kaçınılmasını öğretir. İletişimde şiddet içeren dil ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

·         İnsanların birbirlerinin acılarını anlamaları ve yardımcı olmaları teşvik edilir. İletişimde empati ve yardımseverlik önemlidir.

·         İletişimde samimiyet ve samimi niyetler önemlidir. İyi bir iletişim, samimiyet ve açıklık üzerine kurulmalıdır.

·         Zerdüştlüğe göre; İnsanlar, iyi bir itibar kazanmalı ve diğerleri tarafından güvenilir ve saygı duyulan kişiler olmalıdır.

 

MÖ 6 veya 5. yüzyılda Hindistan'da yaşadığı tahmin edilen ve Budizm'in kurucusu olduğu düşünülen din adamı Siddhartha Gautama, namı diğer Buda, öğretilerinde iletişime doğrudan bir vurgu yapmasa da, insanlar arasındaki ilişkileri ve iletişimi iyileştirmeye yönelik bazı önemli söylemleri vardır. Buda'nın öğretileri, iletişimde saygı, dürüstlük, anlayış ve şiddetsizlik gibi değerleri vurgular ve bu değerler, insanların daha sağlıklı ve pozitif ilişkiler kurmalarına yardımcı olacağını söyler.

·         Budizm, şiddetsizlik ilkesine dayanır, yani şiddetten kaçınılmalıdır. İletişimde şiddet içeren dil ve davranışlardan kaçınılmalı, saygılı ve nazik bir iletişim tarzı benimsemelidir.

·         Buda'nın Ödünsüz Sekiz Katı Yol'un bir parçası olarak "Doğru Konuşma" prensibi vardır. İnsanların dürüst, doğru ve anlayışlı bir şekilde konuşmaları teşvik edilir.

·         Budizm, empati ve merhameti önemser. İnsanlar başkalarının duygularını anlamaya ve acılarına karşı merhametli olmaya teşvik edilir.

·         Budizm, bilgelik ve anlayışın önemini vurgular. İyi bir iletişim, anlayışlı ve düşünceli bir şekilde gerçekleşmelidir.

·         Buda, öfkenin ve kızgınlığın insanları olumsuz bir şekilde etkileyebileceğini öğütler. İletişim sırasında öfke kontrolünün önemi vurgulanır.

·         İletişimde iyi niyet ve samimiyet önerilir. İnsanlar arasında dürüstlük ve olumlu niyetlerle iletişim kurulmalıdır.

·         Buda'nın öğretileri, zihinsel disiplinin önemini vurgular. İyi bir iletişim için zihinsel farkındalık ve huzur gereklidir.

 

Hz. Musa ve diğer Yahudi peygamberler, iletişimin önemi ve değeri hakkında Tevrat'ın öğretilerini ve kutsal metinlerini takip ederek bir dizi öğüt ve öğreti sunmuşlardır.

·         İletişimde dürüstlük ve doğruluk temel bir öneme sahiptir. İnsanlar birbirlerine karşı doğru ve dürüst olmalıdır. Yalan söylemekten kaçınılmalıdır.

·         Nazik ve saygılı bir iletişim tarzı teşvik edilir. İnsanlar birbirleriyle anlayışlı, saygılı ve düşünceli bir şekilde iletişim kurmalıdır.

·         İletişimde empati yapmak ve başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını anlamak önemlidir. İnsanlar birbirlerine destek olmalıdır.

·         İnsanlar birbirlerine sevgi ve saygı göstermelidirler. İletişimde sevgi ve saygı, sağlam bir temel oluşturur.

·         İyi bir iletişim, iyi niyetle yapılmalıdır. Başkalarına zarar vermek veya kötü niyetli bir şekilde iletişim kurmak yerine, iyilik ve yardımcılık özendirilir.

·         İletişimde adalet ve eşitlik önemlidir. Herkes adil bir şekilde dinlenmeli ve söz hakkına sahip olmalıdır.

·         İyi bir iletişimde güzel ve anlamlı sözler kullanılmalıdır. İyi bir iletişim, insanların birbirlerini etkilemesine ve olumlu değişiklikler yapmasına yardımcı olur.

·         İletişim, insanların birbirlerine yardım etmeleri ve destek olmaları için bir araç olarak görülür.

 

Hristiyanlığın kurucusu Hz. İsa’nın İncil'deki öğretileri, iletişimin önemi ve değeri hakkında da bazı önemli mesajlar içerir. Hz. İsa'nın vaazları ve öğretileri, toplum içinde insanlar arasındaki adaletin ve dürüstlüğün korunması gerektiğini vurgular. İsa'nın öğretileri, dürüstlük, sevgi, empati ve yardımseverlik gibi değerleri iletişimde merkeze koyar ve insanların birbirleriyle daha iyi iletişim kurmalarını öğütler.

·         İncil'de Hz. İsa, dürüstlük ve doğruluk ilkesini vurgular. Yalan söylemekten ve ikiyüzlülükten kaçınılması gerektiğini öğütler.

·         Hz. İsa'nın en ünlü öğretilerinden biri "Altın Kural"dır. "İnsanlara, sizin de insanlara davranmasını istediğiniz gibi davranın" şeklinde ifade edilir. Bu kural, empati ve sevgi temelinde iyi bir iletişimi teşvik eder.

·         Hz. İsa, bağışlama ve merhameti önemser. İncil'de, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde bağışlama ve merhametin kullanılması gerektiğine dair öğretiler bulunur.

·         Hz. İsa, insanların başkalarının acılarını ve ihtiyaçlarını anlamalarını teşvik eder. Yardımseverlik ve empati, iyi bir iletişimde önemli bir rol oynar.

·         Hz. İsa'nın öğretilerinde sevgi ve insanlar arasındaki sevgi bağlarının güçlendirilmesi önemlidir. İyi bir iletişim, sevgi ve saygı üzerine kurulmalıdır.

·         Hz. İsa, insanların birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini öğütler. İyi bir iletişim, insanların birbirlerine yardımcı olmasını kolaylaştırır.

 

Bir iletişim bilgesi olan İslam peygamberi Hz. Muhammed’in iletişime dair pek çok hadisi vardır.

·         Hz. Muhammed, konuşmada dürüstlüğün önemini vurgular. Müslümanlar dürüst olmalı ve yalan söylemekten kaçınmalıdır.

·         Hz. Muhammed, güzel ve nazik sözlerin kullanılmasını teşvik eder. İnsanlar birbirlerine saygılı ve nazik bir şekilde konuşmalıdır.

·         Hz. Muhammed, insanların birbirleriyle iyi iletişim kurmalarını öğütler. Tartışma ve çatışmalardan kaçınılmalı, anlaşmazlıklar sakin bir şekilde çözülmelidir.

·         Hz. Muhammed, insanların birbirlerinin duygularını anlamalarını ve empati yapmalarını teşvik eder. Başkalarının acılarına ve ihtiyaçlarına duyarlı olunmalıdır.

·         Hz. Muhammed, bilginin paylaşılmasını ve öğretmenin önemini vurgular. Öğrenmek ve öğretmek, toplumun bilgeliğini artırır.

·         Hz. Muhammed, insanların iyi bir itibar kazanmalarını ve diğerleri tarafından güvenilir ve saygı duyulan kişiler olmalarını teşvik eder.

·         Hz. Muhammed, sükunetin önemini anlatır. Özellikle öfke anlarında sakin olunmalı ve düşünce ve hisler iyi bir şekilde ifade edilmelidir.

·         Hz. Muhammed, insanların birbirlerine yardım etmelerini ve iyilik yapmalarını teşvik eder. İyi bir iletişim, insanlar arasında yardımlaşmayı kolaylaştırır.

·         Hz. Muhammed tüm ilişkilerinde adil, dürüst, sabırlı, merhametli ve cömertti. Hz. Muhammed “El-Emin (güvenilir) olarak bilinirdi. Sözünün eriydi. Kul hakkına çok önem verirdi. Birinin sözünü kestiği zaman bile kul hakkı yediğini düşünürdü. Ayrım yapmadan herkesle diyalog kurardı. Daha peygamber olmadan önce içinde Musevi’nin de, Hristiyan’ın da, Zerdüşt’ün de, Sabii’nin de, putperestin de olduğu, amacı toplumda ve yönetimde ahlaki değerleri ve adaleti yükseltmek olan Erdemliler İttifakı adlı grubun aktif bir üyesiydi. Hz. Muhammed herkese karşı, bilhassa yakınındakilere karşı cömertti. Kervan ticaretinde iyi gelir elde ettiği zaman, kendisine yetecek kadar olanı alır, fazlasını kervanda görevli çalışanlara ve kölelerine dağıtırdı. Hz. Muhammed istişareyi severdi. Çevresindekilerin görüşlerini alarak karar verirdi.

 

Gördüğünüz gibi; peygamberler de iletişimin önemini vurgulamışlar, örnek bir iletişimci olmuşlardır.

 

Ünlü psikolog ve iletişim uzmanı Doğan Cüceloğlu bakın iletişim konusunda neler diyor?

·         İletişim insanlar arasındaki ilişkilerin temelini oluşturur. İnsanlar, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için iletişim kurarlar. Bu nedenle sağlıklı ve etkili iletişim, sağlıklı insan ilişkilerinin temelidir.

·         Cüceloğlu, iletişimin sadece sözlü iletişimden ibaret olmadığını, duygusal anlayış ve empati gerektirdiğini belirtir. İnsanların birbirlerini anlamaları ve duygusal olarak desteklemeleri, iletişimi güçlendirir.

·         İletişim, bireylerin kişisel gelişimine katkı sağlar. Kendi düşüncelerini ve duygularını ifade etmek, özgüveni artırır ve duygusal zeka üzerinde olumlu etkiler yapar.

·         Doğan Cüceloğlu, toplum içinde uyumun ve işbirliğinin iletişim sayesinde mümkün olduğunu söyler. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların ve çatışmaların çözümü de etkili iletişimle mümkün olur.

·         İletişim, bilgi ve deneyimlerin paylaşılması için önemlidir. Bilgi paylaşımı sayesinde toplumlar ilerler ve yeni bilgilere erişim sağlanır.

·         Cüceloğlu, iletişimin bir problem çözme aracı olduğunu belirtir. İnsanlar iletişim yoluyla sorunları tartışabilir, farklı görüşleri dinleyebilir ve ortak çözümler bulabilirler.

·         İletişim, bireylerin düşüncelerini ve fikirlerini özgürce ifade etme hakkını destekler. İfade özgürlüğü, demokratik toplumların temel taşlarından biridir. İnsanlar sadece siyasette değil, ikili ilişkilerinde de kendini özgürce ifade edebilmelidir. Kimse kimsenin görüşünü kısıtlamaya çalışmamalıdır.

·         Doğan Cüceloğlu'nun iletişimin önemine dair görüşleri, insan ilişkileri, kişisel gelişim ve toplumsal uyum açısından iletişimin merkezi rolünü vurgular. Ona göre, etkili iletişim insanların daha sağlıklı, mutlu ve toplumsal açıdan başarılı bir yaşam sürdürebilmeleri için temel bir beceridir.

 

İletişimin önemini, insanlık neredeyse yazıyı icat ettiğinden beri vurgulamaktadır. İletişim bu kadar önemliyken, neden ilkokullarda, ortaokulda ve/veya lisede iletişim dersleri olmaz?

 

Bilirsiniz; iletişim yoksa, iletişimsizlik vardır.

 

İletişimsizlik yüzünden başımıza pek çok kötü şey gelmiştir. Geç kalmışızdır, yanlış yapmışızdır, yanlış anlaşılmışızdır, yanlış anlamışızdır, ziyan etmişizdir, çatışmalar yaşamışızdır, küsmüşüzdür, boşanmışızdır, kovulmuşuzdur, rezil olmuşuzdur ve daha pek çok olumsuzluklar yaşamışızdır.

 

İletişimsizlik yaşam kalitemizi böylesine bozuyorsa, çocuklarımıza erken yaşlarda iletişimin önemini anlatmamız, doğru iletişim için yapacaklarını söylememiz ve göstermemiz gerekmez mi?  

 

Çocuklarımızın, torunlarımızın ve gelecek nesillerin daha az iletişim sorunu yaşaması için, birlikte daha mutlu yaşamaları için İletişim Dersleri başlasın, diyorum.

 

Siz ne dersiniz?