15 marka danışmanın farklı konuları ele aldığı Markanı Ateşle kitabı Eylül ayında
yayınlandı. Marka danışmanları ve yöneticileri derneği Marka Konseyi’nin bir
projesi olan Markanı Ateşle, dernek üyelerinden Nükhet Vardar’ın editörlüğünde
hazırlandı ve MediaCat tarafından yayınlandı.
Bu kitapta benim de bir yazım var ve başlığı Markalama Stratejisi ve Marka Mimarisi. Bloğumu takip edenler bu konu hakkında geçmişte aşağıdaki makaleleri ürettiğimi hatırlayacaklardır.
Kitapta her yazara sınırlı sayıda kelime içeren yazı yazma
hakkı tanındığı için değinmek istediğim bazı konulardan feragat etmiştim. Feragat
ettiğim bölümlere bu yazımda yer vermek istiyorum. Markanı Ateşle kitabını
alanlar ve Markalama Stratejisi ve Marka Mimarisi başlıklı yazımı okuyanlar bu
makalemi de okursalar konuya daha vakıf olacaklardır.
Marka mimarisi sadece modern iş hayatının konusu
değildir. İnsanoğlunun sınıflandırma yapmaya ve bu sınıflandırmaları
isimlendirmesiyle başlamıştır. Bunun en basit örneği günlerin ve ayların
isimlendirilmesidir.
İnsanoğlu 7 günden ibaret olan haftayı icat (!) ettikten
sonra haftanın her bir gününü isimlendirmiştir. Bu isimlendirmeyi yaparken de
her kültür farklı bir mantık yürütmüştür.
Örneğin Romalılar haftanın günlerine gökyüzünde (uzayda)
görebildikleri ve isimlendirdikleri cisimlerin adlarını vermeyi uygun
bulmuşlardır. Astronominin de astrolojinin de çok önemli olduğu antik çağda
isimlendirmenin böyle yapılması gayet tutarlı gözükmektedir. Latincenin resmi
dil olduğu Roma İmparatorluğunda günlerin adları aşağıdaki gibidir.
Öte yandan Farslılar haftanın günlerini numaralandırarak isimlendirmeyi uygun bulmuşlardır. İslamiyet’i kabul ettikten sonra bu markalamada bir istisna yapmışlar ve Şeşşenbe olarak telaffuz ettikleri altıncı günlerine Arapça’nın etkisiyle Cuma demişlerdir. Farslılar hafta için de yedi (7) anlamına gelen Heft’i kullanırlar. Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi Farslılar haftanın günlerini oldukça tutarlı markalamışlardır.
Öte yandan Farslılar haftanın günlerini numaralandırarak isimlendirmeyi uygun bulmuşlardır. İslamiyet’i kabul ettikten sonra bu markalamada bir istisna yapmışlar ve Şeşşenbe olarak telaffuz ettikleri altıncı günlerine Arapça’nın etkisiyle Cuma demişlerdir. Farslılar hafta için de yedi (7) anlamına gelen Heft’i kullanırlar. Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi Farslılar haftanın günlerini oldukça tutarlı markalamışlardır.
Sürekli kitlesel göç ve fetihler gerçekleştiren Türkler
ise göçtükleri/fethettikleri toprakların yerel dillerindeki gün isimlerini
kullanmışlardır. Bu yüzden günlere verdiğimiz isimlerin hiçbiri Türkçe kökenli
değildir. Öyle ki; kullandığımız hafta bile Farsça’daki Heft’ten gelmedir. Haftanın
günlerini isimlendirmede tutarlılık yoktur, kaotik markalama söz konusudur.
İngilizlerde durum pek farklı değildir. Onlar 7 günden
3’üne yıldız (Güneş), gezegen (Satürn) ve uydu (Ay) ismi verirken, geri kalan 4
günü de tarihte sürekli savaş halinde oldukları Vikinglerden almışlardır.
Vikinglerden gelen gün isimleri antik İskandinav tanrılarına ithaf edilmiş
isimlerdir. Ama bu tanrı isimlerin kökeni de gökseldir. Tanrı Tyr’ın ismi Mars’la,
tanrı Wodan’ın ismi Merkür’le, tanrı Thor’un ismi Jüpiter’le, tanrı Freya’nın ismi
Venüs ile ilintilidir. Yarı İngilizce, yarı İskandinav dillerinde olsa da İngilizler
hafta günlerini isimlendirirken tutarlı davranmışlardır.
Gördüğünüz gibi haftanın günlerini isimlendirmek de bir
markalama problemidir. Bu alanda marka mimarisi mantıklı ve tutarlı olanlar
olduğu gibi, eklektik olanlar da vardır.
Bu durum aylar için de geçerlidir. İngilizcedeki ay
isimleri Latince’den geçmedir. Bir zamanlar Roma İmparatorluğunun hükümranlığı
altına yaşadıkları için böyle olması da normaldir. Romalılar ilk zamanlarda ayları
numarayla isimlendirmişlerdir. Baharın başlangıcı olan Mart’a Birinci Ay
demişler ve sonraki ayları sırasıyla bu şekilde isimlendirmişlerdir. Yalnız
zamanla tanrılarını ve tanrıçalarını onurlandırmak için ilgili ayların adlarını
tanrı ve tanrıçalarına ithaf etmişlerdir. 6 tane ayın ismi böyle değiştirilmiştir.
2 tane ayın ismi ise kudretli iki imparatora ithaf edilmiştir. Geriye kalan 4
ayın numaralı olan isimleri değiştirilemeden Roma İmparatorluğu çökmüştür.
Latince
|
Anlamı
|
İngilizce
|
|
1. Ay
|
Januarius
|
İki yüzlü tanrı Janus’a ithafen
(eskiden Unodecember, yani Onbirinci Ay idi) |
January
|
2. Ay
|
Februarius
|
Arınma anlamına gelen tanrı Februa’dan
(eskiden Duodecember, yani Onikinici Ay idi.) |
February
|
3. Ay
|
Martius
|
Savaş tanrısı Martiusâ (Mars’a) ithafen
(eskiden Unosber, yani Birinci Ay idi) |
March
|
4. Ay
|
Aprilis
|
Aşk tanrıçası Aphrodite’e ithafen
(eskiden Duober, yani İkinci Ay idi) |
April
|
5. Ay
|
Maius
|
Bereket tanrıçası Maia’ya ithafen
(eskiden Tresber, yani Üçüncü Ay idi) |
May
|
6. Ay
|
Junius
|
Tanrıça Juno’ya ithafen
(eskiden Quatturober, yani Dördüncü Ay idi.) |
June
|
7. Ay
|
Julius
|
İmparator Julius Caesar’a ithafen
(eskiden Quinqueber, yani Beşinci Ay idi.) |
July
|
8. Ay
|
Augustus
|
İmparator Augustus Caesar’a ithafen
(eskiden Sexber , yani Altıncı Ay idi) |
August
|
9. Ay
|
September
|
Yedinci ay
|
September
|
10. Ay
|
October
|
Sekizinci ay
|
October
|
11. Ay
|
November
|
Dokuzuncu ay
|
November
|
12. Ay
|
December
|
Onuncu ay
|
December
|
Türkçe’de ay isimlerinin çoğu başka dillerden alınmıştır.
Yalnız 3 tanesi Türkçe kökenlidir.
Türkçe
|
Kökeni /
Anlamı
|
Ocak
|
Türkçe
|
Şubat
|
Süryanice Şobat'tan geliyor, anlamı
bilinmiyor.
|
Mart
|
Latinceden dilimize girmiş ve söylenişi farklılaşmış
|
Nisan
|
Süryanice: Dördüncü Ay (Nisannus)
|
Mayıs
|
Latinceden dilimize girmiş ve söylenişi
farklılaşmış
|
Haziran
|
Süryanice: Sıcak (Hazuran)
|
Temmuz
|
Süryanice: bereket tanrıçası Tamuza'ya
ithafen
|
Ağustos
|
Latinceden dilimize girmiş ve söylenişi farklılaşmış
|
Eylül
|
Süryanice: Üzüm (Aylul)
|
Ekim
|
Türkçe
|
Kasım
|
Arapça: Bölen/Ayıran (Arapça'dan)
|
Aralık
|
Türkçe
|
Gördüğünüz gibi yılı (dünyanın güneş etrafında döndüğü
süreyi) 12 aya böldükten sonra, ortaya çıkan ayları isimlendirme de bir
markalama problemidir.
Daha başka örnekler de verebiliriz: Askeriyede kullanılan
rütbelerde marka mimarisi açısından isimlendirilmiştir: Asteğmen, Teğmen,
Üsteğmen, Yüzbaşı, Binbaşı, Yarbay, Albay, Tuğgeneral, Tümgeneral, Korgeneral,
Orgeneral. Hiyerarşik olan bu sıralamanın mantıklı ve tutarlı bir markalama
olduğunu sözlüğe bakarsanız anlayabilirsiniz. Yani burada da marka mimarisi
yaklaşımı görüyoruz.
Bir başka örnek de araç plakalarıdır. Araç plakaları için
illere verilen sıra numaraları da bir markalama işidir. Zamanında “plakaların
başında illerin alfabetik sıra numarası mı olsun, yoksa illerin 3 harfli
kısaltması mı olsun” tartışmasını numaralandırma kazanmıştır ve 1962 yılında il
isimlerinin alfabetik olarak sıralanmasıyla meydana getirilmiş numaralar
ile plakalar düzenlenmiştir. Örneğin 01 Adana iken, 34 İstanbul, 67
Zonguldak’tır. Yalnız ilk başlarda mantıklı ve tutarlı gözüken bu markalama
sonradan bazı ilçelerin il yapılması yüzünden karmaşıklaşmıştır. Örneğin
Aksaray ilinin plaka numarası 68, Kırıkkale’nin 71, Düzce’nin 81 olmuştur. Oysa
ki en başta üç harfli kısaltma önerisi (Adana için ADN, Afyon için AFY…vb)
kabul edilseydi, bugün karşımıza plaka tutarsızlığı çıkmayacaktı.
Tutarlılık deyince, bazı ebeveynlerin çocuklarının
isimlerini birbirleriyle kafiyeli (tutarlı) yapmalarına değinmeden olmaz. Söz
konusu aileler çocuklarının baş harflerini veya ilk hecelerini veya son
harflerini veya son hecelerini ortak yapmaya çalışırlar. Yani çocuklarının
isimlerinde uyum ararlar. Ör;
·
Bora - Dora
·
Eda - Seda - Ferda
·
İlker - Caner - Taner - Soner - Güler
·
Binnur - İlknur - Öznur
·
Sercan - Sergen - Seren
·
Vedat - Volkan - Vatan
Çocuklara uyumlu/kafiyeli isim vermek de marka mimarisine
bir örnektir. Film üçlemeleri, kitap üçlemeleri ve daha pek çok alanda marka
mimarisi mantığını görebiliriz.
Marka mimarisi oluşturma yaklaşımı çok eskilere dayansa
da bir iş terimi olmasından dolayı yeni bir kavram olarak düşünülür. Üstelik bu
alanda ilk yazıları üretenler de yabancı marka gurularıdır. Yalnız onların
teorileştirdiği marka mimarisi modellerinin isimlendirme açısından karmaşık ve
eklektik olduğunu görürüz. Modellere verdikleri isimler tam karşılığını
bulamadığı gibi, anlaşılması da zordur. Bkz: Monolithic, Pluralistic, Branded
House, House of Brands, Blended House, Endorsed Brands, Sub-Brands, Hybrid
Brands, Not Connected Brands, Free-Standing Brands, Umbrella Brand,
Masterbarand, Superbrand, Sourcebrand, Parent Prands, Individual Brands,
Product Brand…vb
İş dünyasına daha mantıklı, daha tutarlı daha derli toplu
markalama önerisi (bakış açısı) getirmesi gereken marka mimarisi yaklaşımının
sahip olduğu model isimlerinin anlaşılmasının ve akılda kalıcılığının zor
olması “terzi kendi söküğünü dikememiş” türünden bir durumdur.
Haliyle bu durum beni ziyadesiyle rahatsız etmişti.
Bundan yaklaşık bir yıl önce bu duruma bir çözüm buldum ve Markanı Ateşle
kitabındaki yazımda da bu konuyu ele aldım.
Marka mimarisi modellerinin isimlerini işin (teorinin)
kendisine yakışır bir hal alması için aşağıdaki isimlendirmeleri önermiştim.
Bu markalama modellerinin birbirinden farkını da
aşağıdaki gibi açıklamıştım.
Bağımsız Markalama: Ana Markadan Bağımsız Alt Markalar (House of Brands). Ana
markanın ortalıklarda gözükmediği, alt markalardan rol çalmaya çalışmadığı
marka mimarisi türüdür. Alt markaların iletişiminde ana markaya ihtiyaç yoktur.
Günü geldiğinde alt markaları başka firmalara satmak kolay ve karlıdır. Her alt
marka için ayrı iletişim bütçesi gerekir. Ana marka için iletişim yatırımı
yapma zorunluluğu yoktur. Yeni markalar ortaya çıkarmak zordur.
Bağımlı Markalama: Ana Markanın Gölgesindeki Alt Markalar (Branded House).Bu marka
mimarisinin temel özelliği ana markanın isminin tüm alt markalarda baskın
olarak kullanılması ve alt marka ismine çok vurgu yapılmamasıdır. Bu tip markalamada ürünlere isim bulmak
kolaydır çünkü ana markanın yanına sadece kategori ismini veya ürün özelliği
veya ürün çağrışımını koymak yeterlidir. Ana markaya yapılacak iletişim
yatırımları tüm alt markalara yarar. Günü geldiğinde alt markalarınızı başka
firmalara karlı satamazsınız. Alt markalardan birinin yaşayacağı krizden
diğerleri de etkilenir. Yeni markalar ortaya çıkarmak kolaydır.
Destekli Markalama: Ana Markanın Desteğindeki Alt Markalar (Subbrands). Bu marka mimarisinin
temel özelliği her bir alt markaya önem gösterilip, bilinirliği ve değeri
artırılmaya çalışırken ana markadan kuvvet alması ve/veya ana markanın da
nasiplenmesidir. Alt markalar ana markadan güç alır, ama tam
bağımlı değildir, özerk bir yanları vardır. Yeni markalar ortaya çıkarmak
kolaydır. Bir alt markaya yapılan iletişim yatırımı diğer alt markalara da
yarayacaktır.
Kodlu Markalama: Ana Markanın İzini Taşıyan Alt Markalar (Endorsed Brands). Ana markayla
alt marka arasında benzer parçaların olduğu, böylece akrabalık ilişkisinin
belirtildiği marka mimarisi modelidir. Destekli markalama ile aynı
avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Tek farkı; ana marka aleni şekilde değil
de, şifreli olarak alt marka ile ilişkilendirilmiştir.
Adaletsiz Markalama: Ana Markanın Da Aralarında Bulunduğu Alt Markalar (Hybrid Branding). Bu
marka mimarisi modeli biraz zorunluluktan, biraz öngörüsüzlükten, biraz da
tutarsızlıktan ortaya çıkmıştır. Tüm iletişim yatırımları ana markayla
adaş olan alt markaya yapılır. İşletme körlüğüne neden olabilir.
Kaotik Markalama: Alt Markalarını İlkesizce İsimlendiren Ana Markalar (Not Connected
Brands). Firmanın altındaki markaları herhangi bir kurala gerek duymadan
isimlendirmesidir. Bu modelde marka mimarisi kaygısı gütmenize gerek yoktur.
(Türkiye’deki marka profesyonelleri marka mimarisi
alanında benim isimlendirmelerimi kullanırlar mı bilemem. Sanırım onlar
karmaşık da olsa yabancı guruların isimlendirmelerini kullanacaklardır, ne de
olsa İngilizcedir!)
Marka mimarisini oluştururken hangi düzeyde isimlendirme
yapacağımız da önemlidir. Holding ve altındaki şirketleri mi isimlendiriyoruz,
şirket ve altındaki markaları mı isimlendiriyoruz, marka ve altındaki modelleri
(çeşitleri) mi isimlendiriyoruz, model ve altındaki versiyonları mı
isimlendiriyoruz, versiyon ve altındaki nihai ürünleri mi
isimlendiriyoruz?
·
Holdinglere firmaları için isimlendirme yaparken
Bağımsız Markalama modelinden faydalanmalarını öneririm.
·
Otomobil firmalarına alt modelleri için Bağımlı
Markalama modelinden faydalanmalarını öneririm.
·
Yerli FMCG firmalarına alt markaları için
Destekli Markalama modelinden faydalanmalarını öneririm.
·
Teknoloji firmalarına alt ürünlerini markalarken
Kodlu Markalama modelinden faydalanmalarını öneririm.
·
Adaletsiz Markalama ve Kaotik Markalama’yı
kimseye önermem. Hele hele kaotik markalaması olanların tez zamanda marka
mimarilerini revize etmelerini öneririm.
Küçük girişimciler iş kurarken satacakları ürüne
odaklanırlar ve ona isim bulurlar. Sıra firma kurmaya gelince aynı ismi
kullanırlar. Tek bir isimle hem firmalarını hem de ürünlerini ifade ederler. KOBİ dünyasında en çok karşılaştığımız bu markalama
yöntemine ben Tekil Markalama
diyorum.
Tekil Markalama ile yola çıkan girişimcilerin aklında
marka mimarisi diye bir kavram yoktur. Girişimcilik hayatlarının başındaki bu
patronların ileride farklı isimler altında yeni ürünler sunmak hiç akıllarına
gelmez. Yeni markalara ihtiyaç duyduklarında ise zorunluluktan Adaletsiz
Markalama veya Kaotik Markalama yöntemi ile ilerlerler. Tek Firma - Tek Ürün
kalacaksanız tekil markalama ile ilerlemenin bir sakıncası da yoktur. İş dünyamızda
Tekil Markalama ile ilerleyen firmaların sayısı da çoğunluktadır.
Sadece bir iş “şeyine” isim verecek olsanız da, yukarıda
bahsettiğim konularda farkındalığınız yüksekse, büyük bir ihtimalle yıllara
meydan okuyan ve geleceğin marka mimarisiyle çelişmeyen bir marka
bulacaksınızdır.
Murat Bey merhabalar adım Ebru, markalama konusunda tez yazmayı planlayan yükseklisans öğrencisiyim. Araştırma yaparken bloğunuza denk geldim çok keyif aldım yazılarınızı okurken.Tezimle alakalı bazı konularda fikir alabilmek adına sizinle iletişime geçebilmem mümkün mü?
YanıtlaSilYorumunuzu çok geç fark ettim. Kusuruma bakmayın. Hala yardımıma ihtiyacınız varsa, sorularınıza seve seve cevap verebilirim. Erişim bilgilerim www.muratsaylan.com adresinde mevcuttur.
Sil